Seçim sonrası ilk notlar…

Ne oldu, diktatörü yavaş yavaş götürme stratejisi yol kazasına uğradı!

Ortada AKP’nin elde ettiği bir “zafer” filan yok. Oyları yüzde 43 civarında. Elmayla armutu, elmayla şeftaliyi toplayıp bazı sonuçlar açıklıyorlar, kimse sesini çıkarmıyor. Dahası, Ankara ve İstanbul’u hileyle ve zor kullanarak aldılar. Buralarda ortaya çıkan ama engellenemeyen alavere dalaverenin diğer kentlerde hangi ölçülerde yapıldığını artık düşünün. Tamam, yine de yüksek oy alıyor AKP. Bunun böyle olacağını seçimden birkaç gün önce yazmıştık. Ancak her şeye rağmen, bir “zafer”den söz edilemez.

Kasetlere, yolsuzluk deşifrasyonuna dayalı bir propagandanın etkisi buraya kadar. CHP diktatörden kurtulma kaygısı içindeki milyonlarca kişiyi belli bir yola soktu, angaje etti, hatta bu yola hapsetti.

Neydi bu yol? Normal olmayan bir iktidarı tansiyonu yükseltmeden, tamamen seçimlere odaklanarak ve bir meşruiyet krizi yaratmaksızın düşürmek, hatta düşürmeden önce geriletmek. Bu yola bir kez girdikten sonra, diğer seçenekler gündemden düştüğü gibi, sonuna kadar gitmekten başka çare kalmıyordu. Seçim sonrasındaki tasarımı da gözeten bir biçimde, sağcılaşma, sağcı adayları öne çıkarma politikası kısa sürede yaygın bir biçimde benimsendi. CHP’nin tek şansının yerel seçimleri genel seçimlere dönüştürmesi, bu anlamda gerilimi artırması olduğunu söylüyorduk, tersine AKP, 17 Aralık’tan sonra tarz değiştirip bu işi bir savaşa dönüştürdü, inisiyatifi ele geçirdi. Erdoğan seçimlerde AKP için tek figürken, CHP bütünlüklü değil parçalı bir görüntü verdi.

Üstelik CHP yeterince gerekçe birikmesine karşın, hükümetin meşruiyetini sorgulayan bir tarz hiç sergilemedi. Aylarca yazdık, Erdoğan’ı rahatlatan, Meclis muhalefetinin kendisini düşürmek istememesiydi. Meşruiyeti olmayan bir hükümetle seçime gidildi, her taraftan hile, zorbalık haberleri geldi, “bu seçimler meşru değildir” bile diyemediler.

Dolayısıyla AKP’ye “zafer” ilan etme fırsatı verildi.

Oysa tıkanma olduğu gibi sürüyor. Kalıcı bir rahatlama mümkün değil. Muhalefetin üstüne gelecek ama aşırı yıpranmış bir biçimde. Hırsızlıklar, provokasyonlar dünyanın gözü önüne serilmiş durumda. Geleceği olmayan bir siyasi aktöre, bitmiş birine CHP bir kez daha yardım etmiş oldu, o kadar. Ancak sürdürülemez.

Unutulan bir başka şey… Çankaya, Yenimahalle, Kadıköy, Beşiktaş, Bakırköy, Karşıyaka, Konak… Bunlar üç büyük kentin “merkez”deki kritik ilçeleri. “Orta sınıf” yerleşimleri denebilir, hatta zengin bölgeler diye küçümsenebilir. Sol açısından değil, düzen açısından söyleyeceğim, buralar Türkiye’nin siyasi ve ideolojik dinamiklerini belirleyen ilçelerdir. Buraları mutlak bir biçimde kaybeden bir siyasi iktidar kapitalist Türkiye’yi yönetemez.

Gerilim artacak…

Gerilim artarken solun ne yapacağı mutlaka tartışılacak, yol haritası yeniden belirlenecektir.

Sol açısından seçim “bildiğimiz gibi”dir. Ne ortak aday, ne standardı ileri çekilmiş kampanyalar, solun üzerindeki CHP baskısını kırabilmiştir. Sokakta bildiri dağıtanların, gazete satanların yanına gelip ağlayarak “beni affedin, size veremeyeceğim, faşizm geliyor” diyen binlerce kişiyle karşılaştık. Sol en yakınındakileri, hatta içindekileri ikna edemedikten sonra geniş kesimleri nasıl kazanabilirdi ki? Yanlış yapıldığını filan düşünmüyorum, tablo bu. İnsanlar, Haziran kitlesinin önemli bölümü CHP’nin arkasına koyuldu ve tahmin edileceği üzere, şimdi bayağı bir insan “biz ne yaptık” demekte.

Bir yerinden kırılacak bu kısır döngü. Mutlaka.

Defne’ye gelince… Sevra’yı ve orada çalışan herkesi kutlamak gerek. CHP’nin tarihi bir sonuç elde ettiği seçimde, komünistler ittifak yapmaksızın ilk kez büyük bir ilçede bu oranda oy aldı. Başkanlık Sevra’ya yakışırdı evet, ancak Türkiye’deki kuşatmayı hiçbir yerinden yaramamış bir partinin 200 bin nüfuslu bir yerleşimde yerel yönetime gelmesi de pek adil olmazdı. Sonuçta ilginç, yararlı bir deney oldu.

Ovacık’taki seçim başarısı çok açık ki, büyük ölçüde TKP ile ittifak yapan DHF’nindir, onları da kutlamak isterim.