SEÇİM MEKTUPLARI ÜÇ: AKP'yı savunamamak, CHP'ye inanmamak

Yalnız AKP'nin oylarının göreli düşük olduğu İzmir'de değil, İstanbul, Ankara, Adana, Kocaeli, Samsun gibi kentlerde hükümet partisine oy verenler yok ortada. Bu gözlemi yapan birçok kişiye rastladım son haftalarda. Mahalle bakkalı, berber, taksi-dolmuş şoförü, her gün çok sayıda kişiyle konuşma fırsatı bulanlar diyorlar ki, "AKP'ye oy veren kimse kalmadı ortalıkta…" Oy vermeyi bırak, insanların bir-iki yoklamadan sonra hükümete atıp tutmasına, ağır ifadeler kullanmasına tepki gösteren de çıkmıyor. "Kardeşim, deminden beri sabrettim, yeter ama artık, ağrıma gidiyor, ben de AKP'ye oy verdim, senin gibi düşünmek zorunda değilim" diye diklenmiyor kimse.

Öte yandan AKP'nin mitingleri dolup taşıyor, belli ki Erdoğan ve ekibinin tabanı büyük ölçüde yerinde duruyor.

O halde?..

Bir açıklama, AKP'nin ideolojik referanslara uygun yaşam alanları oluşturmakta fazlasıyla yol aldığı, dünyaya farklı bakanların kendilerine ait dünyalara sahip olduğudur.

Evet, bunda belli bir gerçek payı illa ki var ancak siyasi iktidarın kendi destekçilerine tümüyle steril bir alan yaratması mümkün olamayacağı gibi, AKP seçmeninin tamamının bu tür bir farklılaşmayı benimsemesi de söz konusu değil. Üstelik, AKP, bütün alanlara nüfuz etmeyi isteyen bir parti olarak, ne kendi tabanını ne de karşı tarafı mutlak olarak tecrit etmek isteyecektir. Özetle, AKP'li seçmen, AKP'ye oy vermeyen seçmenle belli ölçülerde iç içe, yan yana yaşamaya devam etmektedir.

Diğer açıklama, AKP'ye oy verenlerin bundan utanmalarıdır. Bu da bir gerçekliktir, hemen hepimiz sıkılarak "ya bana da kömür vermişlerdi" diye içini döken birilerine rastlamışızdır. Bir de bunu itiraf edemeyenler vardır elbette. Lakin, AKP'ye oy vermekten utananların önemli bölümünün AKP'ye oy vermeye devam ettiği de görülmektedir.

Utanmak, utanmayı bilmek, kimi zamanlarda anlamsız toplumsal baskıların ürünü olsa da, insanı geliştiren bir özelliktir. Örneğimizden hareket edersek, AKP'ye oy verdiği için utanan, bundan sıkılan biri, insani bir tepki vermekte, pişmanlık duymaktadır.

Bugün AKP'lilerin sırra kadem basması ise ne yazık ki utanma duygusuna denk düşmemektedir.

Giderek daha fazla kişi AKP'ye ilişkin daha gerçeğe yakın bir algıyla AKP'ye oy vermeye devam etmektedir. Türkiye'de insanlar sanıldığı kadar saf değildir. Son YGS skandalında toplumun çok büyük bölümü "hile-hurda" olduğunu bilmekte, "organize işler bunlar" diye düşünmektedir. Ama o büyük çoğunluğun içinde hükümeti destekleyenler de vardır ve bu organize işlerin gerekli olduğuna inanmaktadırlar.

Suçu benimsemeye başlamışlardır.

Hep söylediğimiz gibi güç ve otoritenin yanında kayıtsız şartsız durmayı alışkanlık haline getiren, haksızlıklardan nemalanmak isteyen, başkalarının zarar görmesini kendi konumundan bakarak onaylayan yaygın bir kesim yaratılmış durumdadır. Solcunun abidik gubidik davalarla, türetilmiş kanıtlar ve şantajla demokratikleşmenin gelebileceğine ikna olduğu, yani adaletsizliklere onay verdiği bir ülkede, sağın toplumsal tabanı hayda hayda bu hale gelir.

Sonuçta, ancak kendileriyle birlikte olanların yanında ağzını açan, onun dışında suspus duran, desteklediği partiyi savunmaya tenezzül etmeyen bir "çoğunluk" ortaya çıktı.

İnsanın yok edilme girişimidir bu. Bu nedenle insan oylanıyor diyoruz…

Peki ya CHP'ye oy verenlere ne demeli?

Geçmişte de böyleydi, şimdi de değişen bir şey yok.

Cumhuriyet Halk Partisi'ne göğsünü gere gere oy veren, bu partiyi her şeyiyle benimseyen kimseye rastladınız mı?

Onlar konuşuyor, yeri gelince CHP'ye oy vereceklerini söylüyorlar elbette. Ama…

Amasız konuşamıyorlar. Bırakın seçmenlerini, yöneticilerinin, milletvekili adaylarının bir bölümü Kılıçdaroğlu'nun bir Amerikan projesinin ürünü olduğunu ileri sürüyor! Diğerleri söze "başka çare yok" diye başlıyor. En yaygın oy isteme gerekçesi "aman oylar bölünmesin" olan bir partiden söz ediyoruz.

Gönül rahatlığıyla oy verilemeyen bir ana muhalefet partisi var ortada. Tartışmalarda ancak "mazeret" beyanıyla savunulabilen bir parti… Kılıçdaroğlu'nun kimi sözlerini "e canım politika icabı öyle söylüyor" diye açıklamaya kalkan, sonra da AKP'ye takiyyeci diye saydıran bir seçmen… Günah keçisi hiç bitmeyen, kötü gidişin, şu ya da bu saçmalığın üzerine yıkılacağı birilerinin mutlaka bulunduğu bir siyasi gelenek.

Bu da insani bir bozulmaya işaret etmiyor mu?

İktidar partisinin tabanı partisini savunmuyor, ana muhalefet partisinin tabanı partisine inanmıyor!

Türkiye Komünist Partisi 500 bin kişi arıyor.

Hâlâ neden diye soruyor musunuz?