Sağın Pirus Zaferi ve Sosyalist Strateji

AKP'nin inisiyatifi elinde tuttuğuna her işaret ettiğimizde, bu partinin toplumsal tabanında kayda değer bir gerileme olmadığını her hatırlattığımızda, içimiz burkuluyor. Mesele AKP'den ibaret değil elbette ama bu partinin özel misyonunu ve nasıl bir döneme damga vurduğunu mutlaka hesaba katmak gerek. Kimileri değer vermese de, AKP öyle ya da böyle "sonlandırıcı" bir misyonla hareket etmektedir.

Sonlanacak olanın Türkiye Cumhuriyeti olduğunu söylemeyi ihanet sanan kafalar hâlâ varsa, başka bir cepheden de bakabilir: AKP şu ana kadar iyi kötü Türkiye'de solun, ezilenlerin, işçi sınıfının bu toprağa bıraktığı ne varsa onların da sonlandırıcısıdır.

Buna karşı savunma hattı örülebilir mi?

Biz mevcut mevzileri korumadan ileri atılmanın mümkün olmadığını ve aynı anlama gelmek üzere ileri atılma iradesi olmadan mevcut kazanımların korunamayacağını sürekli belirttik. Yaklaşık iki buçuk yıl olmuş , Türkiye Cumhuriyeti'nin tasfiye sürecine girdiğini yazalı.

Bu kadar açık, tartışılamayacak bir "son"dan yüzünü sola dönen bir toplumsal kıpırdanma çıkmamasının toprakla ilgili nedenleri var, solla ilgili nedenleri var. Bütün bunlar son derece karmaşık, bu saatten sonra pek anlam da taşımıyor.

Cılız çabalar bir çekim merkezi haline gelinmesine yetmedi sol açısından. Kısır tartışmalara olan düşkünlük, saplantılarla hareket etme aşkı, ülkede sol düşmanlığının yarattığı bezginlik, hepsi birden çabaların cılızlığında bir faktördür belki ama kabul etmeliyiz ki, bu kadar büyük bir "dönüşüm"den sola dönük bir kıpırdanma çıkması için, solun da dönüşümün büyüklüğünü belli ölçülerde karşılayacak bir hacimle hareket etmesi gerekiyordu.

Geçen yazımda anlatmaya çalıştığım gibi, bu dönüşüm sürecinin bir etabı kapandı. Süreç nihayete ermedi ama şu ana kadar egemen ideolojinin değişik huzmelerinin belirlenimi altındaki toplumsal kesimlerin radikal arayışlara yönelmesinin önüne geçmiş oldular. AKP'nin asıl başarısı budur. Ergenekon operasyonunda şu ya da bu nedenle "derin devletin tasfiyesi" ya da "törpülenmesi" ni görenler, aşırı yoğunlaştırılmış bir gerici, piyasacı ve Amerikancı saldırı döneminin karşı kutbuna son derece enteresan bir koalisyon adayının, içinde faşizan-kontrgerillacı unsurların da olduğu gerçekleşmemiş ve belki de gerçekleşemeyecek bir tuhaf ittifak girişiminin büyük bir maharetle yerleştirilmesinin anlamını umarız kavrarlar.

Bu büyük gerici ve emperyalist operasyonun Türkiye toprağında emekçi karakterli, sol bir direnç yaratmamasının sorumluluğunu kimseye atacak değiliz, bundan kaygı duyanlar paylaşırız bu sorumluluğu.

Bir etap geride kaldı ama süreç tamamlanmadı dedik.

Geride kalan etap, Türkiye sağının konsolidasyonudur ve bu çok önemli bir gelişmedir. 1994'ten bu yana, Türkiye'de sağın mutlak hakimiyetinin sistem içinde yarattığı sorunlar, geçici de olsa aşılmıştır. Türkiye burjuvazisi güvenilmez bir yeni dengeye kavuşmuştur. Bizim açımızdan bunun anlamı, toplumda, geniş emekçi yığınlarda, egemen ideolojinin bunalımının ve burjuva siyasetinin iç gerilimlerinin etkisiyle yeni arayışlara girilmesinin kısa erimde mümkün olmamasıdır.

Sol görmedi ama onlar bu "arayış" tehlikesini gördüler, bu nedenle toplumsal açıdan kıymeti olmayan solu paralize etmek için muazzam bir kampanya yürüttüler. Sol adına konuştular, solculukla alakalı olmayanları sol adına öne sürdüler. İşlem tamamlanamadı diye çok öfkeliler ama bu kadarıyla yetinmek durumundaydılar ve şimdi daha yalın, açık ve kaba bir anti-komünizm başladı.

Sağın sonuncu baharıdır bu.

Sol açısından ise, hem bir dönemin kapanması hem de başka bir alanın açılması söz konusudur. Küçümsenmeyecek bir zaman diliminden sol toplumsal bir mevzi çıkaramamıştır ama sağın konsolidasyonu ile birlikte yeni bir fırsatla karşı karşıyadır.

Merkezkaç dinamiklerin kontrol altına alınması, düzen açısından aynı zamanda bir topaklaşmadır. Ben Cindoruk-Demirel ikilisinin devreye sokuluşunu bu topaklaşmanın ürünü olarak görüyorum. Topaklaşma, belli yayılım alanlarından ricattır. Sol derhal, mümkün olan en "sol", en "sosyalizan" karakterle bu alanı doldurmanın yolunu bulmalıdır.

Süreç nihayete ermedi dedik, illa ki yeni sıkışmalar, gerilimler yaşanacak. Üstüne, ekonomik krizin şimdilik Türkiye kapitalizminin esnek yapısı sayesinde yumuşatılan etkisinin yapısal ve telafi edilemeyecek yıkıcı sonuçlarını ekleyin.

Bir zaman var ama sanıldığı kadar uzun olmayabilir.

Bu zaman iyi kullanılmalı ve bir kez daha tarihsel bir dönemece yanıt veremez durumda kalınmamalıdır.

Söz konusu zaman, sosyalizmin biricik seçenek olarak ve "tasfiyeci sağ"ın karşısına dikilmesi için kullanılmalıdır.

Yuırtsever ve aydınlanmacı hatta direnen solun tarihsel ve kolektif misyonu budur.