Rus milliyetçiliği - Türk milliyetçiliği

Milliyetçiliğin iyisi, gelişkini, düzeylisi olur mu?

Klibinde Rus model oynatmayacağını ilan eden şarkıcıyı görmüşsünüzdür. Kuşkusuz ucuz yoldan reklam peşindeydi ama kendini bu kadar rezil etmeyi göze aldığına göre, konuyla, milliyetçilikle ilgili bir boyut illa ki var davranışında. Herhalde milliyetçiliğin bin ayıbı örttüğünü düşünmekte…

Ayıp!

Rus milliyetçilerinin “acaba Türkiye’nin neresini bombalamalı” diye televizyonlarda saatlerce tartıştığına, bunu yazan Murat Bardakçı olsa da, inanırım. Rusya’da birçok kentte sokakta dövmek için Türk arayan lümpenlerin dolaştığını biliyoruz, bombalarlar elbet!

“Ayı” cuk oturur, Rusya’nın sembollerindendir ama yine de milliyetçiliğe ve de hayvan haklarının ihlaline girer, ayıptır.

Milliyetçiliklerden milliyetçilik beğenmek durumunda değiliz. Durumunda olduğumuz, milliyetçiliği topyekun reddetmektir.

Milliyetçilik, yurt sevgisinin çürümüş, çarpılmış ve tehlikeli hâl almış biçimidir.

Öyle çok uzun bir tarihi de yoktur, etnik referanslardan hareket eden milliyetçiliğin.

Geçmişte Fransız Devrimi sırasında yükselen, bu anlamda milliyetçilik değil, yurtseverliktir. Bir bütün olarak halkın “ilerleme” iradesi göstermesidir ve hiçbir biçimde başka uluslara karşı, onları dışlayan, aşağılayan bir yan taşımamıştır. Tersine 1789 Fransız Devrimi, evrensel bir karakter taşımaktadır. Ulustan ziyade, yurttaştır burada öne çıkan kimlik.

Fransız Devrimi bir burjuva devrimiydi, burjuvazinin devrimci-ilerici olduğu bir dönemin ürünüydü. “Ulus” kavramı etrafında birleşmek, bir ulusun başka uluslardan üstünlüğünü değil, bir toplumsal dayanışma iddiasını, tüm insanların ortak ideallerinde birleşme ülküsünü ifade ediyordu.

Burjuvazinin, yani patron tayfasının ilericilik dönemi çabuk bitti. Birlikte hareket ettikleri halk yığınları zengin sınıf için sadece ve sadece sömürü konusu olduğu andan itibaren milliyetçilik hem, ulusal pazarların korunması ve diğer rakip devletlerle rekabet hem tüm ulusun çıkarları safsatası altında sömürücü sınıfın çıkarlarının herkese dayatılması hem de farklı etnik kökenlerden emekçi halkı bölmek, onları birbirine düşman etmek için etkili bir araç olarak kullanılmaya başlandı.

Milliyetçiliğin burjuvazisi zayıf, geriden gelen ülkelerde devrimci, anti-emperyalist bir karakter taşıdığı örnekler de geride kaldı. Kaldı ki, bu örneklerde de, etnik referanslar öne çıktıkça, devrimci değerler aşındı, gericileşme daha hızlı gerçekleşti.

Bugünün dünyasında, ezilenler cephesinde milliyetçiliğe yer yok.

Milliyetçiliğin herhangi bir türü ile empati geliştirmek de son derece tehlikeli.

Bilmiyorum izlediniz mi, “Ben, İşgalci Rus” adlı propaganda filmini. Devlet parmağı değdiği izlenimi veren, son derece profesyonelce hazırlanmış bu videonun her tarafından Rus milliyetçiliği akıyordu. Akıl ürünü hilelerle Sovyetlere dönük sempati, ABD’ye düşmanlık, anti-faşist mücadele geleneği, aklınıza gelebilecek her tür “iyi” şey, Rus milliyetçiliğini aklamak için kullanılıyordu.

“Evet ulan işgalciyiz” diyen bir filmdi bu ve izlediğinizde “gel bizi de işgal et” dedirtecekti neredeyse…

Türk milliyetçiliğinden böyle bir “kalite” çıkmıyor diye Rus milliyetçiliğine gıpta edecek değiliz!

Milliyetçilik kötüdür. Rus milliyetçiliği de…

Ancak…

Türkiye’de milliyetçiliğin sola bulaşmasını kolaylaştıran bir “algı”yı da değiştirmek gerekiyor.

Sol yıllarca Türkiye’nin emperyalizm, özellikle ABD emperyalizmi tarafından mağdur edildiği tezini benimsedi. Türkiye’nin yönetici sınıfı işbirlikçiydi, zalimdi, sömürücüydü ama son  tahlilde Türkiye “bağımlı”, “azgelişmiş” belki de gelişmesine izin verilmemiş bir ülkeydi.

Kürtlerin bu ülkede yaşadıkları acının fark edilmesi, “mağdur” ülke algısını bir ölçüde kırdı. Gerçi yanlış bir yere doğru kırdı, iş Cumhuriyet düşmanlığına, Türkiye’nin kuruluş itibariyle meşru bir ülke olmadığı iddiasına kadar vardı.

Yanlışlık, hatta daha sert söyleyeyim, bu sapkınlık düzeltilmeli.

Öte yandan az önce sözünü ettiğim “algı” da düzeltilmeli.

Eğer devrimciyseniz, tek tek olgulara, devrimin çıkarları, insanlığın ilerlemesi açısından bakarsınız. Bu anlamda, bugün Türkiye -ki AKP tarafından temsil edilmektedir ama ondan ibaret değildir, mağdur değil, mağdur eden bir ülkedir ve Türkiye’nin uluslararası alanda mahkum olması insanlığın ortak çıkarınadır.

Türkiye bölgesinde tek bir başlıkta dahi hayırlı bir konumlanış içinde değil; şu anda tek bir başlıkta dahi haklı değil!

Topu emperyalizme atarak işin içinden çıkma şansımız yok. Bu hırsız, katil, yobaz sürüsü basit kuklalar değil ve yerli malı!

Memleketi seven, bu tabloya isyan etmeli ve dürüst olmalıdır. Bir uluslararası aktör olarak Türkiye’nin savunulacak tarafı kalmamıştır.

Mazlumluk, mağdurluk, bağımlılık…

Geçiniz…

Türkiye bayağı etli butlu bir kapitalist ülke olarak, sağa sola kir ve kan saçmakla meşguldür.

ABD ya da Avrupa Birliği emperyalizminden nefret ettiğimiz kadar, Türkiye’yi bugün temsil edenlerden de nefret etmemiz mutlak bir zorunluluktur.

Yurtseverlik bunu gerektirir.