Özgürlük sahteciliği...

Kemal Okuyan'ın “Özgürlük sahteciliği...” başlıklı yazısı 21 Ocak 2013 Pazartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Özgürlükler neden kısıtlanır? İktidar sahipleri zalim ya da “kötü” olduğundan mı? Bir yönetim neden bazı kesimlerin temel haklarını ortadan kaldırmaya yönelir, neden egemenliğini ancak baskıyla, zorla, şiddetle sürdürecek hale gelir? Demokrasi ve diktatörlük kavramları bu soruları yanıtlamak için yeterli midir?

Özgürlük kavgası, özgürlüğün nasıl değerlendirildiğinden bağımsız, kendi başına dokunulmazlığı olan bir şey midir? Bir iktidara karşı mücadele sadece ve sadece “özgürlük talebi” ile meşrulaşır mı, kendini bu kavramla anlamlandırmakla yetinebilir mi?
Bu sorular çok önemli. Özgürlük tutkusu kadar önemli.

Özgürlüğün içini doldurmadan, özgürlüğünün neden kısıtlandığını ve neden özgürlüğe gereksinim duyduğunu açıklamayanların özgürlükler konusunda asla samimi olmayacağını unutmayalım.

Bir ezberdir gidiyor... Esad bir diktatör... Suriye’de özgürlük yok...

Bunlar tartışılabilir. Ama bir yerden sonra bu kadarı bir şey açıklamıyor. Örneğin Suriye’de dinsel ayrımcılık yapılıyor mu? Bir iddiaya göre yapılıyor, yapıldığı gerekçesiyle bir takım adamlar sağı solu bombalıyor, kafa kesiyor... Halbuki deşerseniz, bugün muhalefetin Suriye’de dinsel ayrımcılıktan değil, tersine dinsel ayrımcılık yapılmamasından şikayet ettiğini hemen görürsünüz. Erdoğan da açıkça söylemedi mi, “Sünniler çoğunlukta, yönetim buna göre şekillenmeli...” Oysa herkes biliyor ki, Suriye’de bugün dinsel temelli bir yönetim anlayışı yok.
Bir başka iddia Suriye’de ulusal baskıların hüküm sürdüğüdür. Rivayet muhtelif, bazı örneklerde genel bir hoşnutluk, bazı örneklerdeyse ciddi tepkilerin olduğunu biliyoruz. Kürtler, daha doğrusu onların siyasi temsilcileri yıllardır baskı altında olduklarını ileri sürüyorlar. Doğrudur... Öte yandan karmakarışık bir kompozisyona sahip olan Suriye’nin idari yapısı, yönetim şekli ve toplumsal projesine ilişkin somut bir proje geliştirmeden “özgürlük” talep etmek ne kadar anlamlıdır?

Kimilerine göre Suriye yapay bir devlettir ve ömrü dolmuştur. Evet, Ortadoğu ve Afrika çokça yapay sınırlarla bölünmüştür ancak şu anda Suriye’nin tasfiyesinden doğacak yeniden yapılanma hangi temellere oturacaktır?

Örneğin Suriye’yi de içine alan bir Sünni Arap Devleti, bütün sorunları çözecek midir? Suriye’nin parçalanması, “doğal” ürünler mi verecektir? Yeni Osmanlı projesi bu bölgeye en uygun ve “özgürlük” dertlerini bitirecek tek form mudur?

Toplumsal dinamiklerin, ne kadar kaotik olursa olsun, her zaman bir doğrultusu vardır. Bugün, Suriye’de “değişim” başlığıyla sürdürülen mücadele(ler), Esad’ın yerine daha “özgür” bir ülkeye ya da coğrafyaya kesinlikle işaret etmediği gibi, özgürlük idealini derin hesaplar için istismar etmektedir.

Basın özgürlüğü yok deniyor... Olduğunu söylemiyorum. Ama basın özgürlüğünü “yalancılığı” tescillenmiş birilerinin özgürlüğü olarak kuracaksak ya da söz gelimi ABD, Fransa, İngiltere gibi ülkeler medyasına öyküneceksek geçmiş olsun.

Çağımız, boş sözlere ya da hileye izin vermiyor. İçini dolduracaksınız. Bugün özgürlükleri savunmanın ön koşulu emperyalizme ve siyasetin dinselleştirilmesine karşı durmaktır. Bunu yapmayanın “ben özgürlüklerden yanayım” demesi inandırıcı değildir. Özgürlükler alanı bundan ibaret değildir. Ama özgürlük ateşi yakmak için saydığım iki kriterden santim uzaklaşılmamalıdır. “Benim dinsel bir yönetim anlayışı ile sorunum yok, ben sadece özgürlük istiyorum” diyen, yalancıdır. “Benim ABD ile sorunum yok, ben demokrasiden yanayım” diyen sahtekardır.
Suriye’de kimsenin inandırıcılığı kalmamıştır. Muhalefet, meşruiyet kaybına uğraması için onca nedeni olan Esad’ı şu anda Suriye’nin en hakiki, en inandırıcı, en meşru siyasi aktörü durumuna getirmiştir. Kaderin değil, siyasetin cilvesi!