Ortada Durmanın Hafifliği

Sanıyorum bilimsellik kattığı sanılıyor, sağına soluna bir şeyler koyup merkeze yerleştirmenin "İşin bu yönü var ama şu yönünü de asla unutmamak gerek." Değişik yönlere işaret edip, tehlikeler konusunda uyarmak ve bütün bunların uzağında sakin huzurlu bir noktada durmak...

Marksist teori ve pratiği daha başka hangi yöntemle kadükleştirebilirsiniz?

Eskiden Sovyetler Birliği Komünist Partisi teorisyenleri için neredeyse yazım kuralıydı. Bir konuyu ele alırken mutlaka ve mutlaka o konuya dair iki ucu belirler ve aşırılıkların zararlarını bir bir sıraladıktan sonra bilimsel sosyalizmin yolunu aydınlatırlardı. Tabii çoğu kez gidecek bir yol kalmazdı!

Son dönemde Türkiye solunda yine adet oldu. Çekingenleştirilen ve güvensiz kadroları idare etmek, ortalamacı "izleyici"ye hoş gözükmek ama en çok da kendini rahatlatmak için, bir konuyu ele alışın iki ucunu tarif edip "doğru"yu temsil tekelini elinde tutmak isteyen çok sayıda yazı dolaşıma çıktı.

Kürt sorununda emperyalist çözümlere itiraz etmek gerekiyordu ama ezilen ulusun demokratik hak ve taleplerine saygı ve anlayış gösterilmeliydi... Özelleştirmelere karşı durulmalıydı ama bugünkü kapitalist devlete prim veren bir yaklaşım kesinlikle geliştirilmemeliydi... Artık gündemde ne varsa... Sağa dikkat, sola dikkat!

Ergenekon operasyonları ve AKP kapatma davası ile birlikte bu tarz iyice eğlenceli hale geldi. "AKP'nin demokrat olmadığını bir an için unutmadan...", "AKP'nin özgürlükler konusunda çifte standart uyguladığının bilincinde olarak...", "AKP'nin kuyruğuna takılan liberal anlayışları mahkum ederek...", "AKP'nin çetelere karşı mücadelesinde samimi olmadığını sürekli haykırarak..." Bu işin solu mu sağı mı bilemiyorum. Ama ortada, yani arzın merkezinde duran için "sapma"lardan biri olsa gerek. Bir tarafı hallediyorlar...

Sonra hooop dönülüyor öbür tarafa ve... "Cumhuriyet tasfiye ediliyor bahanesiyle bugünkü statükoya destek verenler...", "AKP'yi istemiyoruz diyerek, başkalarını istediklerini ima edenler..."

Milliyetçiliğin ve de devletçiliğin defteri de dürülüyor.

Bilimsellik kazandı, sapmalar bertaraf edildi, her şey yolunda!

Açıkçası, teoride ve pratikte "ortalama"nın da çoğu kez sapma olduğu düşüncesindeyim. Marksist yöntem biraz da öncelikleri belirlemek, ağırlık noktalarına vurgu yapmaktır. Uçları işaret ederek devrimcilik yapamayabilirsiniz, çünkü bazen, hatta sıklıkla devrimcilik uçları zorlamak, uçları sivriltmektir.

Konumuza gelince... Bıraksınlar "AKP'nin samimiyetsizliği"ni filan... AKP son derece samimi, tutarlı ve asla çifte standart uygulamıyor. AKP gericilik için özgürlük istiyor. AKP sermaye için demokrasi istiyor. AKP kendisi için hak arıyor. Yola mı getirecekler!

Daha önemlisi, bugün AKP'nin demiyorum ama AKP'de temsil edilen sermaye yöneliminin düzen içi bir alternatifi olduğunu düşünmek başlı başına bir dert. Sol, bir tarafta AKP'yi destekleyenler, öte tarafta AKP karşıtlığından başka bir şey söylemeyenler diye kendini kurtarıp, rafine bir siyaset geliştiremez.

Bugün AKP'nin temsil etiği iradeye net, açık bir karşı koyuş geliştirmeyen, işin ciddiyetini kavramayan herkes AKP'ye öyle ya da böyle destek olmaktadır. Destek için ille de Erdoğan'ın kapısına dayanıp "sağduyu" ve "anlayış" dolu açıklamalar yapmak gerekmiyor!
Bunu yapanlar samimi... Ama bir bölüm bunların samimiyetini bir uç olarak gösterip, kendi AKP'ciliklerini devrimci bir retoriğin arkasında gizliyorlar.

Peki karşı olmak! Karşı olmak için ille askercilik mi oynamak gerekiyor? Defalarca yazdık, tekrar ediyorum: Türkiye'de asker, büyük bir ağırlıkla AKP ile aynı yolun yolcusudur ve sol bunu görmemekte direnmektedir. İki, liberalizm ve milliyetçilik, biri sağda biri solda iki sapma değildir, ikisini birleştiren çok kritik bir özellik vardır: Sınıf uzlaşmacılığı! Bugün yine buluşuyorlar, farklı yerlerde durduklarını sansalar da...

Demokrasi adına sermaye güçleriyle ittifak, Kürt sorunu için sermaye güçleriyle ittifak... Bağımsızlık için sermaye güçleriyle ittifak, laiklik için sermaye güçleriyle ittifak...

Fark yok... Hepsi sapma, hepsi sağcılık!

Neymiş, bunları iki yana alıp ortada durarak devrimcilik yapılacakmış. Buradan bir orta oyunu çıkar, bilemediniz ortada sıçan çıkar!

Asıl mesele nerde durduğunuz değildir, mesele, ne için mücadele ettiğiniz, mücadelenin ağırlık noktasını nasıl saptadığınız ve nereye kuvvet uyguladığınızdır.

Bugün emperyalizmin ve sermayenin Türkiye'yi soktuğu piyasacı, Amerikancı, gerici dönüşüm sürecine açıktan cephe açıyor musunuz, açmıyor musunuz?

Doğru yol budur. Bu yolda sermayenin neresine, hangi noktasına tutunulabilir? Mümkün mü? Ortada durmayı marifet sananlar ise düşmemek için mutlaka tutunacaklar bir yerlere...

Bu nedenle şu "bir an için unutmadan..." "falanca tehlikeyi görmezden gelmeden..." siyasetini bir kenara atmak gerekiyor. "Haklısınız ama siz de şu konuyu biraz ihmal etmiyor musunuz" çekincesindeki dostluğu önemsemek, ama bu çekinceyi daha etkili bir siyasetle ortadan kaldırmak gerekiyor.

[email protected]