Örgütlenme çağrısı ne anlama geliyor?

Erdoğan zor durumda ayakta kalmayı becerse bile, ülkeyi yönetme yeteneğini tamamen yitirdi. ABD’yi bağlasa, büyük sermayeyle anlaşsa, cemaat ile barışsa, İran’ı ikna etse, PKK şimdiye kadarkinin ötesinde destek verse ne değişecek? Halkın susması için demir yumruk vurulması gerek. Ancak bu kadar yıpranmış bir aktörle faşist diktatörlük tescil edilemez ki!

Şu ana kadar bir çıkış yolu bulmak yerine, kavga etmeyi tercih etti. Böyle devam ederse traji-komik bir son bekliyor kendisini.

Peki ya memleketi?

Erdoğan’a alternatif olarak hazırlanmakta olan seçeneklerin hem zaafı çok, hem de bu süreçte onlar da yıpranıyor. Ama yine de bu toplumu kötünün iyisine ikna edebilir, azıcık psikolojik rahatlama sağlayabilirler.

Lakin bu sefer ağır bir ekonomik tabloyla boğuşmak zorunda kalacaklar. Dolayısıyla emekçi halkın üzerine gidecek, kemer sıktıracaklar.

En iyi olasılıkla düzen hızla inandırıcılığını yitiren, istikrarsız siyasi aktörlerle idare edecek. Kaos yönetecek. Ama yönetilebilse de, kaos kaostur.

Kötü olasılık dikişlerin sürekli patlaması, devreye hazırlıksız aktörlerin girip-çıkması ve benzersiz bir siyasi-ekonomik krizin içinde debelenilmesidir.

Özetle sermaye egemenliği 11 yıllık AKP rejimiyle yarattığı garabetin bedelini fazlasıyla ödeyecek. Ve halka ödetmeye çalışacak.

Bütün bunlar olurken, solun “örgütlü toplum” hedefinin anlaşılmamasını doğal karşılamak gerekiyor. Kriz var, kaotik bir süreç öngörülüyor ve “örgütlenin” çağrısı sanki hafif kalıyor.

Oysa solun, sosyalist hareketin bunun, örgütlü yaygınlığın dışında bir eksiği yok!

Cin fikirlilik, imaj pazarlamacılığı, kestirme yoldan zirveye oynamak, bütün bunları tercih edenler solda karaya oturdu. “Sürekli eylem”le halkı ayağa kaldırmanın da mümkün olmadığı anlaşıldı. Bununla birlikte liberal ve milliyetçi salınımların yarattığı görüntü kirliliğine rağmen, devrimci sosyalist hat, yaşanan karmaşada yıpranmak bir yana, ağırlığını artırdı.

Liberalizm, milliyetçilik ve İslamcılık birer ideoloji olarak ve sağ bir bütün olarak tarihsel bir krize girerken, sosyalist ideoloji değer kazandı, kendine yeni kanallar yarattı. Daha da önemlisi, sosyalizm burjuva siyasetinin yaşadığı depremin oluşturduğu çatlaklarda daha fazla yer bulabileceğini gösterdi.

Bu noktada iki eksiğin tamamlanması gerekir: Sosyalizm lehine çarpan etkisi sağlayacak bir gelişme ve sosyalizmin toplumsal dokudaki taşıyıcılarının artması.

İlki, kurgusal bir şey olamaz, fırsatların değerlendirilmesi ile ilgilidir, bu anlamda ikincisinde alınan yola bağlıdır. Biliyoruz ki, örgütlenme hem yatayına hem de dikeyine gelişen bir süreçtir, dar anlamıyla şu ya da bu partiye üye kazanmakla ilintili değildir. Toplumda sosyalist siyaset ve ideolojiyi taşıyan unsurlar arttıkça, bu denli açık veren, boşluk bırakan bir sistemde çarpan etkisi yaratacak bir gelişmenin yaşanma olasılığı da artacaktır.

Denenmesi gereken yol budur. “Örgütlen” çağrısını hafife alanların kafasında hâlâ parlak bir buluş ya da altın vuruş beklentisi vardır. Bunun karşılığının olmadığı bilinmeli, buna odaklanmaktan vazgeçmeyenler bir süre kendi haline bırakılmalıdır.

Örgütlenme çağrısının hiç bu kadar gerçek, hiç bu kadar geniş kapsamlı ve hiç bu kadar ufuk açıcı olduğu bir dönem yaşanmamıştır. Yaklaşmakta olan, hatta içine girdiğimizi söyleyebileceğimiz kaosta halkın hem kendini savunması hem de sürece ağırlığını koyması, “örgüt-lenme”nin derecesine bağlı olacaktır.