Ölülerle Siyaset

Önce Akşam gazetesinde çıktı Bülent Ecevit'in öldüğü haberi. Serdar Turgut özür diledi, "yanlış" örtülmüş oldu. Ardından Ankara'daki bir gazeteci dostumuz "Ecevit öldü, ölümünü hafta ortasında açıklayacaklar" bilgisini geçti. Danıştay saldırısından sonra ciddi biçimde sarsılan siyasi dengeler solda yeni arayışları gündeme getiriyordu, Ecevit'in ölümünden bu çerçevede yararlanmak isteyen güçler vardı. Medyanın da desteği ile Bülent Ecevit rüzgarı estirilip, onun siyasi vasiyeti doğrultusunda solda birlik gerçekleştirilecekti.

Senaryo buydu da, sözü edilen sol, sol değildi, Baykal'ın olduğu yerde birlik filan asla olmazdı, kimsede rüzgar estirecek hal de kalmamıştı. Ancak yine de tam siyasal yaşamımıza yakışır bir buluştu ölüler üzerinden siyaset yapmak. Bu nedenle arkadaşımızın ilettiğine kafamız az çok yatmıştı.

Aradan bir gün geçti, Akşam gazetesinin doğruyu yazmasına karşın özür dilemek zorunda kaldığı iddiasıyla karşılaştık. Çok farklı yerlerden aynı bilgi geliyordu: Ecevit'i ölüme hazırlıyorlardı!

Hastalığın seyri ve bu satırları yazdığım çarşamba sabahı erken saatlerde bize ulaşan veriler insana ilk anda abartılı, hatta bayağı fantastik gelen bu duyumların gerçek olduğuna işaret ediyor. Geçtiğimiz cumartesi tarih de veriliyordu: Ecevit Çarşamba günü ölecek diye.

Büyük olasılıkla doğru çıkacak. Öldüğü bilinmesine karşın yaşam ünitesine bağlanan eski başbakana "destek" kesilecek ve düzen solu ayağa kalkacak!

Aslında gerçek bir mühendislik harikası olan bu projenin öncesi de var. Şimdi anlıyoruz ki, Bülent Ecevit Danıştay baskınından önceki on gün boyunca sürekli konuşmuş, sürekli röportaj vermiş. Bir tür vasiyet hazırlamış. Zaten yine bir mühendislik harikası olan "Yılmaz Büyükerşen etrafında kenetlenme" önerisi bu çok konuşulan dönemin bir ürünü değil miydi?

Mühendis arkadaşlarımıza bazen takılırız, siz hayatı "birler ve sıfırlardan ibaret görüyorsunuz" diye... Bülent Ecevit'in yaşam ve ölüm arasında dondurulmasından toplumsal proje bekleyenlerde bu kadarı da olmasa gerek. Tamam, deneyecekler, gürültü çıkaracaklar, Karaoğlan'a yakılan türküler yeniden söylenecek, mavi gömlekliler dökülecek sokağa ama düzen siyasetindeki tıkanma aşılmayacak. Bir gidecek geride sıfır ve insana, yaşayana ve ölüye saygısızlığın en uç örneklerinden birisinin izleri kalacak.

Türkiye soluna en büyük kötülüğü yapanlardan birisi olsa da, "bunu hak etmişti" diyemiyorum...

Ölünün arkasından mı önünden mi konuştuğumu hâlâ tam olarak bilmeden...