Olmaz!

Liberali, milliyetçisi, örgüt düşmanı, snobu, çok bilmişi yine başladı: “Öyle sosyalizm diyerek olmaz bu işler.” Hay aksi, tam da “merak etme sen, yeter ki sosyalizme güven” şarkısını piyasaya salacak, Cumhurbaşkanlığı konutunun önüne “seninle sosyalizmde hesaplaşacağız” notunu bırakacak, 10 Eylül’den itibaren “bi de sosyalizmi dene” kampanyasına başlayacaktık. Hevesimiz kaçtı. Of, of…

Of ki ne of!

“Öyle sosyalizm diyerek olmaz bu işler.” Olmaz.

Ama sosyalizm demeden de olmaz.

Ne saçmalık!

Herkes ne demek, ne yapmak istiyorsa yapsın, denilenlerin ve yapılanların siyasi doğrultusu, ideolojik temelleri tartışılsın. Verimlilik ve etkiye gelince… İlk tökezlemede “başarısızlık” damgası vurmaya yetkili bir merci yok Türkiye’de. Kavga sürüyor. Bu kavgada sol adına kazanan, ben başardım diyebilecek henüz yok.

Ama AKP konusunda, Ergenekon konusunda, yeni Anayasa konusunda, Arap Baharı konusunda toplumu, emekçi halkı uyarıp direniş hattı kurmak isteyenler var. Bu direniş hattına sosyalist iktidar perspektifini yerleştirmeye çalışanlar. Yetmiyor elbette. Bu çabalar yanlış olduğu için değil. Daha fazlası, daha ötesi gerekiyor.

“Böyle olmaz” diyenler, “olur”unu yapar ve çooook büyük bir akım haline gelip, yüzde 10 oy alsalar bile yerleştikleri siyasi-ideolojik koordinat üzerinden kantara vurulurlar.

“Sosyalizm diyerek olmaz”, sosyalizmi işaret etmeden hiç olmaz!

Güncel bir örnek… Haftalık soL Dergisi’nin son sayısında İslam Devleti ya da daha bilinen adıyla IŞİD’e ilişkin hazırlanan son derece ilginç dosyada, bu karanlık örgüt “modern bir olgu” olarak tanımlanıyordu. Kafa kesen barbarlar sürüsünün ortaçağ kalıntısı olmadığını vurgulama gereksinimi hissetmiş arkadaşlarımız. Çünkü gericilik düne ait bir sorun değil, kapitalizme rağmen hortlamış filan da değil! Çürümekte, ölmekte olan bir sistemin belli bir bölgeye ve aslında tüm insanlığa sunabildiği tam da bu.

Bir seçenek, “haydi şimdi hep beraber IŞİD’e karşı mücadeleye” şiarına yapışmak, düne kadar yüzüne bakmadıklarınla, düşman olduklarınla birlikte bu tehdidi savuşturmaktır. Ama biliyoruz ki, “böyle hiç olmuyor”! Olmuyor çünkü, kapitalist-emperyalist sistemin ister doğal, ister bilerek “yaratılmış” sonucu olsun bu ve benzer sorunlar “düzenin sürdürülebilirliği”ne hizmet ediyor. Bugün Arap dünyasında işimiz çok zor ama IŞİD ve gericilikten nasibini fazlasıyla alan Türkiye’de mücadele hattını biraz daha farklı kurmak mümkün.

Gericilikle başka kimsenin gündeme getiremeyeceği siyasi araç ve ideolojik doğrultuyla hesaplaşmak, bu hesaplaşmayı burjuva diktatörlüğünün sorgulandığı ve yıpratıldığı ileri bir çizgiye çekmek mümkün olduğu kadar zorunlu bir görev.

Piyasa, gericilik ve emperyalizm… Bu üçlüden söz edip duruyoruz yıllardır. Bunlar birbirini bozabilir, gericilik üzerinden piyasacılık itibarsızlaşabilir, emperyalizme karşı mücadele yine kapitalizmin temellerini sarsabilirdi. Yalnızca işçi sınıfı cephesindeki zayıflıklarla açıklanamayacak bir dizi nedenle, böyle bir sonuç ortaya çıkmadı. Tersine, kapitalizmden kaynaklanan birçok sorun kapitalizme hayat öpücüğü anlamına geldi. IŞİD bu açıdan iyi örnektir. ABD saldırganlığı bir ayda insani boyut kazandı, birileri emperyalistleri neredeyse “dost kuvvet” ilan edecek!

Kısır döngüden çıkmanın tam zamanı. Çünkü sermaye dünya ölçeğinde yeni bir şey sunamıyor insanlığa. Ciddi bir ideolojik kriz yaşamakta. Bir tek umutsuzluk, seçeneksizlik, dehşet hissi yaratabiliyor. Mücadelenin hemen her uğrağında ve her mekanda sosyalizmin kendine hakiki bir alan açması için büyük fırsat. Kendi kendine olacak iş değil bu. En geniş güçlerin işi de değil. Açık ki, bir komünist partisini tarihsel olanın yanında güncel bir gereksinim haline getiren de, bunu başkalarının yapamayacak olması.

Dahası da var…

Türkiye solu, toplumsal algıda kendine ait herhangi bir yere sahip değil bugün. Kâh CHP’nin, kâh Kürt hareketinin kuyruğunda görülüyor. Gerçek ya da değil, bir önemi yok. Algı bu. Sosyalizm diyerek olmuyor ama, bilelim ki, bugün Türkiye solunun verdiği meczup görüntü, gerçekçi ya da güncel görülmeyen bir toplumsal sistemi savunmasından değil, ilkesiz siyasetten, kişiliksizlikten, tutarsızlıktan ve davranış bozukluklarından kaynaklanıyor.

Buradan akılcı bir sosyalizm propagandasıyla, sosyalizmi mücadelenin, direnişin, dayanışmanın içine ustalıkla yerleştirip, “yeni hayat”ı savunmakla çıkılabilir. Çıkılacaktır da…

“Öyle çıkılacaktır diyerek de olmuyor ama…”