Olasılıklar

Kritik bir bölgede, küçük sayılmayacak bir ekonomi, insan kaynakları ve silahlı güce sahip bir ülkeyi, daha fazla ayarsız birine terk etmektense, başka riskleri göze alabilir ve henüz bir seçenek yeterince olgunlaşmadan diktatöre karşı etkili bir hamle yaparak, şu meşhur kontrollü kaos stratejisini devreye sokabilirler. Tekeller düzeninde yerli ve yabancı egemenlerin buna güçleri olmadığını düşünmek aptallıktır.

Ekonomideki bir teklemede hayat kurtaracak damarlardaki bir kesinti, iktidarın köşe taşlarından birinin yerinden oynatılması, yolsuzluk ya da savaş suçlarıyla ilgili bir uluslararası mahkeme böylesi bir kaotik dönemi başlatabilir. Dahası, yıllardır freni patlayarak ilerleyen bu kamyon bir kez daha duvara tosladığında, ek bir çaba çok da gerekmeyebilir, yalnızlaşma yeterli olabilir.

Bu ne olursa olsun, kaotik ama yumuşak bir geçiş denemesidir.

Daha sert varyantları vardır. Bunlara girmek istemiyorum ama asla bir kenara atılmamalıdır. Çok alametler belirmiştir.

Diğer seçeneklere bakalım.

Bugünkü siyasi ve ideolojik dengelerde, etnik açıdan Türk-Kürt olarak ayrışmış bir ülkede “çözüm süreci”nin ilerlemesi ya da başarıya ulaşması mümkün değildir. Bu süreçten kimin ne murad ettiğine ilişkin belirsizliklere rağmen, Kürt unsurunu ikna edecek bir çözümün AKP’nin büyük seçmen desteğine rağmen, Türk unsurunu kapsaması, tekrar ediyorum bugünkü siyasi ve ideolojik dengeler hesaba katıldığında olacak iş değildir. Milliyetçiliklerin karşı karşıya geleceği bir konjonktürden söz ediyoruz. Kimse liberalizme güvenmesin. Liberalizmin milliyetçiliğe ilaç olduğu nerede görülmüş?

Kırıcı ve yıkıcı bir süreç açılır Türkiye’nin önünde. Türkiye’nin geleceğini, Kürt sorunu merkezli bir taraflaşmayla çözme girişiminin bu olasılığı bertaraf etmesi söz konusu değildir. Giderek yeni eksenlerin ekleneceği bir iç savaş, sancılı bir ayrışma ya da kopuş, gerçek bir olasılıktır. Türkiye’nin iç dinamikleri böyle bir gidişata zaten yeterli zemin sunmaktadır. Bir de üstüne, emperyalist ülkeler bu coğrafyada Türkiye biriminden kurtulma zamanının geldiğini düşünebilir ve süreci tetikleyebililer.

Çözüm sürecinin tıkanması ise daha güçlü bir seçenektir ve bu durumda yine yukarıdakine benzer bir gidişatın önü açılabilir. Bunun yumuşak varyantı ise, örgütlü ve siyasallaşmış Kürt unsurunun Türkiye’de siyaset alanının yeniden yapılanması için kullanılmaya kalkılmasıdır. Bölgesel tasarımları da içine alacak biçimde yeni ve uyarlanmış bir sosyal demokrasinin yaratılması için sürdürülen çabalara aylardır işaret ediyoruz. AKP karşıtlığının ezilen bir halkın meşru enerjisinin rüzgarından faydalanarak liberal, batıcı bir eksene yerleştirilmesi ve İkinci Cumhuriyet’in bir de buradan konsolide edilmeye çalışılması zor ama mümkündür.

Dünya savaşmakta ve de Türkiye’nin burnu dibinde savaşlar sürmektedir. AKP Türkiyesi bütün bu savaşların örtülü de olsa içindedir. Emperyalist dünyanın regülatörü NATO, örtüyü kaldırmaya karar verebilir ve silahlı çatışmaları nereye varacağı belli olmayan bir şiddette tırmandırabilir. Türkiye bundan kaçınamaz. Bir olasılık Erdoğan bunu bir fırsat olarak görüp, savaşçı bir tutumla ömrünü uzatmayı deneyebilir. Tersi zayıf olasılıktır ama yine mümkündür. Diktatör nazlanır, manevra yapacağını sanır, Rusya kartını oynamak da değil, sadece elinde tuttuğunu göstermeye kalkar ve bedelini öder. İktidarını borçlu olduğu sınıfsal güçler, bazı kesitlerde hiç ama hiç affedici değildirler.

Devam etmeyeceğim, yeterli gözüküyor.

Sıralananlara “bunlar deli saçması” diyebilen var mıdır?

Seçim çok çok önemli deniyor şimdilerde bir kez daha, şimdi soruyorum Haziran seçimlerinin, bugünkü dengeler hesaba katıldığında bütün bu olasılıklar üzerinde bir etkisi olabilir mi? Seçim öncesinde radikal bir gelişmenin yaşanması ve seçimlere tamamen farklı dengelerle girilmesi de ihtimal dahilindedir ve bir kenara not edilmelidir ama burada da seçim belirleyen değil belirlenendir.

Peki ne yapmalı?

Örgütlenmeli ve hazırlanmalı. Haziran Direnişi Türkiye’de hem iktidarı hem de mükemmel tasarım heveslerini açığa düşüren bir koordinat ve kapsamda gelişti, yeni ufuklar açtı. Bu enerjinin yönünü değiştirmek istiyorlar, zamana karşı yarış bu. Toplumda biriken öfkenin ne zaman ve hangi biçimlerde

patlayacağı bugünden kestirilemez. Ancak kıpırdanma belirtileri gösteren işçi sınıfının, sınıfın Haziran’da kendini gösteren “yeni” bileşenlerinin içinde örgütlü siyasi mücadeleye bağımsız bir ideolojik çerçeveyle katılanların sayısındaki her artış, örgütlü mücadele açısından elde edilen her toplumsal mevzi Türkiye’nin geleceğindeki karanlık tabloda açılan bir deliktir. Zahmetlidir ama kesinlikle mümkündür.

Diğeri ise mutlak yenilgidir.

Sandık, bugünkü Türkiye’nin gerilimlerinde zavallı bir kutudur. Önemsenmelidir ama içinden tavşan çıkacağı asla sanılmamalıdır.