Nurtopu gibi bir ordumuz oldu!

Kemal Okuyan'ın “Nurtopu gibi bir ordumuz oldu!” başlıklı köşe yazısı 10 Aralık 2012 Pazartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Dün arkadaşlarımız önemli bir habere imza atıp Antalya Belek’te Özgür Suriye Ordusu temsilcilerinin Türk, Amerikan, İngiliz istihbaratçıların gözetiminde yaptıkları toplantının ayrıntılarını yansıttılar.

Haberin elbette bir skandal boyutu var. Silahlı adamlar bir otele geliyor, NATO üyesi ülkelerin ajanlarıyla buluşuyor, sonra otelden kapı dışarı ediliyorlar. Gittikleri yeni otelin faturası, bir büyükelçi tarafından ödeniyor, çalışanlara ve birbirlerine dikleniyor, hatta silah çekiyor ve nihayetinde Genelkurmay Başkanı seçiyorlar! Doğal olarak skandalın baş kahramanı, ev sahibi ülke Türkiye... Alıştık böyle şeylere diyorum ama alışmamak gerekiyor alışmamak, kanıksamamak...

AKP hükümeti son derece rahat, cüretli bir biçimde hareket ediyor. Evet, bu toplantı için epey bir önlem alınmış ama öyle büyük bir gizlilikle de hareket edilmemiş. Acemilikler, kovulmalar filan bir boyutuyla beceriksizlik ve insan kalitesiyle ilişkili, bir diğer boyutuyla rahatlıkla...
Nitekim, sonuçta bunu da yedirmiş oldular!

Nitekim, sonuçta bunu da yedirmiş oldular!

Ancak bana göre, üzerinde durulması gereken asıl olgu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vermiş olduğu bir kararla ilgili...

Geçmişte de, özellikle Afganistan ve Çeçenistan’da, silahlı gruplar desteklendi, malzeme ve para yardımı yapıldı, dış politikada pazarlık unsuru olarak kullanıldı. Bu gruplara Türkiye içinde de belli olanaklar sağlandı, kısmi dokunulmazlık verildi.

Bugün farklı bir şey oluyor. AKP hükümeti, bölgesel iddialarıyla Türkiye’yi yeniden tasarlama hedefini birleştiriyor ve kimi siyasi aktörler ve silahlı gruplarla kapsamlı bir işbirliği içine giriyor. Daha farklı bir bağlamda ele alınması gereken Haşimi’nin himayesi bir yana, Özgür Suriye Ordusu ile ilişkiler, yalnızca “dış politika” konusu olarak ele alınamayacak bir noktaya geliyor.

Açık konuşmak gerekirse, Türkiye, bölgedeki bazı aktörleri birer “iç kuvvet”e dönüştürmeye karar vermiştir.

Zaten hükümetin Arap ve Kürtlerin yoğun yaşadığı Suriye ve Irak sınırını silikleştirmek hatta büsbütün ortadan kaldırmak için hem ekonomik hem siyasal girişimlerde bulunduğu biliniyor. Geçişken sınırlara doğru gidilen ve devletlerin silah tekelini büyük ölçüde yitirdiği bu bölgede, Türkiye de “silah tekeli”nden vazgeçmeye karar vermiş gözüküyor.

Böylece Irak, Suriye ve Lübnan’dan sonra Türkiye de, devletin ordu ve polisinin silahlı güç oluşturma tekelini yitirdiği ülkelere eklenmiş oluyor.
PKK çok uzun bir süredir bu tekeli zaten kırmış durumda. Ancak burada devletin gönüllü olarak silah tekelinden vazgeçmesinden söz ediyoruz.

Abartıyor muyuz?

Hayır. İlginç gelişmeler oluyor. Libya’daki paralı askerlerin bir bölümü Kadafi’nin devrilmesinden sonra ülkelerine dönmeyip burada kaldı. Bunların bazıları Suriye’de savaşıyor. Ancak Türkiye’nin birçok kentinde oturma izni alan, hatta TC pasaportu taşıyan Libyalı militanlara rastlanıyor. Şimdi bunlara Özgür Suriye Ordusu üyeleri eklendi. Devlete ait binalarda konaklıyor, toplantı yapıyor ve silahlı bir biçimde dolaşıyorlar. Ve giderek çoğalıyorlar.

Burada ihmal, başıbozukluk filan yok, düpedüz bir karar var. Freni patlayan AKP, silahlandırdığı çetecileri yalnız dışarıda değil, Türkiye’nin bazı bölgelerinde de kullanmayı hesaplıyor. Nasılsa sınırlar belirsizleşecek, nasılsa Türkiye Irak ve Suriye’de yeni konumlar elde edecek. Gerektiği anda birer milis gücü olarak kullanılacak, deneyimli, gözü kara, kontrgerilla taktikleriyle yetişmiş, ideolojik olarak güven veren (!) silahlı gruplar Türkiye gerçekliğinin bir parçası haline getiriliyor.

Bir bölümü Türk istihbarat örgütlerine devşirilecek, hatta tamamen farklı pozisyonlarda görevlendirilecek bu kadroların, Türkiye orijinli kimi siyasi gruplara yerleştirileceğini de tahmin etmek herhalde zor değil.

Hayırlı olsun...

Aptal solcularımızın “ne güzel AKP orduyu siyaset dışına itiyor, derin devlet tasfiye oluyor” diye aymazlıkla seyrettiği süreç, sonuçta bu noktaya geldi. Artık bir değil, iki ordumuz var, hayırlı olsun efendim!