Nefret objesi

Talihsizlik denebilir elbette. Ender rastlanacak derecede kötü, ayarsız, zalim, kafasız bir adam. Ülkeyi yönetiyor. Düpedüz despotik yöntemlerle. Uluslararası gericilik adına… Piyasa adına… Emperyalizm adına…

Bölgeyi karıştırdı, ülkeyi yıkıma taşıdı, ölümlere neden oldu, milyonların sinir sistemini bozdu, adaletsizlik onunla zirve yaptı.

Bir de, sayesinde halk uyandı, ayağa kalktı. “Çek, git” dedi.

Ama o ne! “Gitmem” dedi, gitmedikçe daha da saçmaladı, tehlikeli biri haline geldi. Sevdiğinden yüz bulamayınca eline geçirdiği bıçakla yoldan geçenleri “keserim ulan” diye tehdit edenlere alışkınızdır da, koca ülkeye “yakarım” diyerek meydan okuyan birine ilk kez rastlıyoruz.

Daha önce yazmıştım, şimdi birçok kişi işin buraya gittiğini söylüyor, çoktan biten diktatörün sahneyi terk etmesi çok büyük olasılıkla çıldırarak gerçekleşecek.

Peki sonra ne olacak?

Talihsizlikti böyle bir adam. Halkı uyandırdı, bu da talih olarak görülebilir elbette.

Ancak, eşi benzeri olmayan bu nefret objesi , yakın gelecekte halkımız için yine çok büyük bir talihsizliğe dönüşebilir.

Neden mi?

Mevcut düzeni değiştirme iddiasıyla hareket eden sosyalizmden yana güçleri en çok zorlayan, geniş bir kesimin acil çözüm ya da iyileşme adına “kötünün iyisi”ne yönelmesi ve radikal arayışlardan uzak durmasıdır. Bu eğilimle mücadele zordur ancak yine de ısrarlı, akılcı bir siyaset tarzıyla kötünün iyisini değil de iyiyi bir seçenek haline getirmek mümkündür.

Oysa bugün nüfusun yarıdan fazlası için artık söz konusu olan başka bir şeydir. Diktatör, siyaset düzleminin dışına çıkmış, bütün bağlamlarından koparak nefret objesine dönüşmüştür. Sokaktan bakan için böyledir, siyasetten bakan için böyledir, teoriden bakan için bile böyledir.

“Kötünün iyisi” zorluğu değil karşılaştığımız bu kez. İnsanlar “bu adam gitsin, yoksa insanlığa güvenimi yitireceğim” noktasına geldi.

Gidiyor zaten.

Büyük bir enerji boşalacağı, dün de yazdığım gibi bir normalleşme duygusu yaratılacağı açık.

Biz bunun parçası olmayacağız.

Türkiye’de 11 yıldır hiç sallanmadan, tereddütsüz ve sağlıklı argümanlarla diktatörü, onun temsil ettiği zihniyeti ve arkasındaki sınıfsal güçleri karşısına alan, uyarma görevini yapan, tehlikeyi ısrarla vurgulayıp halkın örgütlü mücadelesi için çaba harcayanlar sol filan da demeyeceğim, komünistlerdi.

Kimin ne dediğini, ne yaptığını, yaşadığı ikilemleri, kirli ittifak arayışlarını gerekirse arşivlerden çıkarırız. Ancak konumuz geçmişle ilgili bir hesaplaşma değil. Zamanında ve iş bu noktaya gelmeden bu tuhaf iktidardan kurtulamadık, yetemedik. Şimdi bitti, gidiyor. Bu anda halkın örgütlü gücünün devrede olması, kaçınılmaz sona damga vurması çok kritik. Elden gelen yapılacak.

Sonra?

Sonra kimse bize “daha ne istiyorsunuz” demesin. Diktatörü yaratan zemin olduğu gibi duruyor. Adam bu zemini bazılarına unutturmuş olabilir. Bize değil!

Türkiye’ye bu faciayı yaşatan düpedüz kapitalistlerdir, sermaye sınıfıdır, emperyalizmdir. “Artık onlar da hatalarını anladı, daha dikkatli olacaklar” diyenlerle yollarımız ayrı. Halkımızın uyanışının üzerini örtmemeleri için ne gerekiyorsa onu yapacağız.

Gidecek! Gidişini kutlayacağız, sonra bir daha 12 Eylüller olmasın, TEKEL işçilerini kimse sokağa atamasın, kimse insanların özgürlüğüne karışmasın, gençler işsizlik tehdidiyle terbiye edilmeye kalkılmasın, çocuklar öldürülmesin, halklar eşit ve kardeşçe yaşasın diye daha büyük bir özgüvenle mücadele edeceğiz.

Bir daha asla! Yeterince aşağılandık. Diktatör gidiyorsa, şimdi onu yaratanlarla hesaplaşma zamanı…