Ne olacak şu CHP’nin hâli?

Geçenlerde “ne olacak bu memleketin hâli” diye sordu CHP’nin Genel Başkanı. Kimilerine içten gelmiş olabilir, doğrudur böyle bir laf “yüksek siyaset” alanında hesap yaparak ağızdan çıkmaz. Belli ki, içindekini dışarı çıkarmış. Ancak ne olursa olsun, tarifi imkansız bir acizlik yansıyor ana muhalefet liderinin sözlerinden.

Durum tam da budur. Cumhuriyet Halk Partisi, seçmeninden en tepesine kadar tüm dokusuyla “çaresizlik” içindedir. Partinin bir stratejisi yoktur, her zaman “enerji” bulmuş iç tartışmalar ilgi uyandırmamaktadır, hizipçilikle iştigal edenler bile havlu atmış gözükmektedir. İşin gerçeği, “kurucu parti” CHP hareketlenmek için “yerel seçim” düzlemini beklemektedir. “Ne olacak bu memleketin hâli” sorusundan azıcık uzaklaşıp “ev sahibi” olunduğu düşünülen yerleşimlerde “aile içi” rekabete gömülmeyi arzulayan bir partidir CHP.

Başka türlüsü mümkün müydü?

Gelin bu soruya yanıt verelim.

Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisidir, böyle olmakla övünmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun tarihsel değerinin sorgulanamayacağını defalarca tekrar ettik, CHP’liler buradan kendilerine pay çıkarıyorlarsa başımız üstüne. Üstüne de, madalyonun öbür yüzünün sorumluluğu ne olacak? CHP Türkiye’de mevcut düzenin de kurucu partisi. “Kahrolsun” dediğimiz düzenden, hani CHP’nin başına genç bir lider olarak geçtiğinde geniş bir kesimi heyacanlandırırken Ecevit’in “değişmeli” dediği düzenden söz ediyoruz.

Şuraya kadar iyi, şuradan ötesi kötü değerlendirmesi bir noktadan sonra anlamsızlaşmakta. Ortada öncesiyle sonrasıyla bir kuruluş süreci var ve bunun en kritik yirmi küsur yılı CHP’ye ait.

Düzen dediğimiz şey, sınıfsal karakteri olan toplumsal sistem ve CHP’nin kuruluşuna imza attığı düzen bugün de hüküm sürüyor. AKP Türkiyesi ile CHP Türkiyesi arasında inkar edilemez bir tutarlılık vardır; patron tayfası kesintisiz ihya olmaktadır ve meselenin özü budur. CHP’nin  bugünkü çaresizliği aslında tamamen görmezden gelinen bu gerçeğin kendini dayatmasının ürünüdür.

CHP kendi geçmişini ne yapacağını bilememektedir.

CHP’nin bir geçmişi var, peki CHP’nin bir tarihi var mı?

Bir siyasi hareketin tarihi, onun toplumsal dinamiklerle etkileşiminin, ideolojik ve siyasal hat ve referanslarındaki oynamaların tarihidir.

Kurucu bir parti olarak CHP’nin mevcut düzenle ilişkisi hastalıklıdır, CHP bu düzenin sahibi olma duygusunu terk etmemektedir lakin aynı zamanda bu düzenin sorumluluğunu da üstlenmemektedir. 

CHP “işler sonra bozuldu” tezini yan cebine koymuştur ama “bozuldu”dan kastedilen emperyalist batıyla ilişkiler, NATO’ya katılma, liberal ekonomik politikalarsa bunlar aynı zamanda CHP’nin olmazsa olmazlarıdır. 

CHP sağa sola Deniz Gezmiş Parkı dikip Erdoğan’ın NATO’yla ipleri germesinden kaygı duyan partidir.

Buradan bir tarih çıkmaz.

Zaten CHP’nin bugün kendini yerleştirdiği “sosyal demokrat” gelenekle ilgili de bir tarihi yoktur. CHP’de siyaset yapanların önemli bölümü dahi sosyal demokrasinin Marksist geçmişinden bihaberdir. Sosyal demokrasinin iç evrimi, ihaneti, bugünkü misyonuyla ilgilenen pek azdır. “Hepimiz solcuyuz” nasılsa…

Yok hepimiz solcu değiliz. 

Geçenlerde CHP’li yönetici bir dostumla sohbet ederken, biri yanaştı masamıza, teklifsiz başladı parti içi meselelerden söz etmeye. Uzattıkça uzattı, bir sürü ayrıntı, parti içi denge, neden sonra “kusura bakmayın, muhabbetinizi böldüm” dedi. Arkadaşım beni tanıttı, “komünisttir” diyerek. “Ben de, ben de, canım hepimiz öyleyiz”di berikinin tepkisi. “Yok” dedim, “yanlış anladınız, eski komünist değilim ben, hâlâ komünistim”.

Evet, yok!

CHP’ye oy veren, CHP’de siyaset yapanlar içinde solcu, devrimci, marksist olanlar kuşkusuz var ancak hepimiz “nasılsa” komünist değiliz.

CHP’nin sorunu bugünkü düzeni neresine koyacağını bilememesidir, çünkü CHP düzen partisidir. Bir düzen partisi olarak AKP’yle mücadelesini düzeni koruyarak yapmaya kalktığı için de boşa düşmekte, düzen güçlerinden, emperyalist kurumlardan, cemaatlerden medet ummaktadır.

İşin gerçeği budur.

Bu gerçeği dillendirdiğimizde “AKP’yi bırakıp CHP’yle mi uğraşıyorsunuz” şikayeti geliyor. Oysa CHP Türkiye toplumundaki tepkileri, umudu, hadi somut konuşalım siyasi iktidar karşısındaki direnci yok ettiği oranda daha fazla eleştiriyi, daha fazla mücadeleyi hak etmektedir.

CHP bir düzen partisi olmanın ötesinde, toplumdaki aydınlanmacı, laisist, yurtsever, hatta devrimci birikimin üzerine yenilginin, yani ölümün gölgesini düşürmektedir. Milyonlarca kişi AKP karşısında çaresizlik içindeyse, bu CHP’nin geleneksel misyonunu iyi yerine getirmesinin sonucudur.

Evet, CHP’de dostlarımız var, olmaya devam da edecek ama o gölge kalkmadan, o misyon yenilgiye uğratılmadan Türkiye solu kendine gelemeyeceği için, CHP ile mücadele de sürecek.