Muhasebe

Kemal Okuyan'ın “Muhasebe” başlıklı yazısı 04 Mart 2013 Pazartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

"Ben, 28 Şubat post-modern darbesinden sadece beş yıl sonra, 2002 seçimlerinde AKP’nin iktidara gelmesini, Türkiye’nin demokratikleşmesi yönünde, esaslı bir dönüşüm sürecinin miladı olarak görüyorum. Bu açıdan baktığımızda, 28 Şubat 1997’den 2008’e AKP’yi kapatma davasına kadar geçen süre, laikçi otoriter siyasetin son çırpınış süreci olarak görülebilir."

Kafası dik olana, boyun eğmeyen kadına saygı duymak, sahip çıkmak… Mağdur olanla duygudaşlık… Bunlar güzel şeyler. Böyle yapılmalı.

Öte yandan yanlışta inat, ilerleme fikrine düşmanlık ve abartılı bir kibir karşısında susmak? İyi değil. Sola yakışmaz.

Bu yazıyı yazıp yazmamak konusunda çok tereddüt ettim. Bir sürü hukuğumuz var. Dost bir gazete, daha da ötesi, kişisel dostluklarımız söz konusu… Bunları geçtim, burjuva anlamda değil ama sol içi diplomatik teamüller var…

Ama yok, sonuçta hem kendimize hem de dostlarımıza duyduğum saygı bu yazıyı zorunlu hale getirdi.

Yukarıdaki ifadeler Nuray Mert'in 1 Mart tarihinde Birgün'de yayınlanan köşe yazısından alındı. Yazıda başka şeyler, örneğin AKP'ye dönük eleştiriler de var elbette. Ama kimse yazıdan bir bölüm cımbızlanmış diyemez, dememeli.

Nurat Mert, hâlâ, "hayırlı bir gelişme zamanla karşıtına dönüştü" diyor öz itibariyle. 2013 yılında 2002 AKP'ciliğini aklamaya çalışıyor.

Buna ses çıkarmazsak, dostluk ne işe yarar? Birgün okuyanların önemli bölümünün bu değerlendirmelerden hoşnut olmadığına inanıyorum. Hatta daha iddialı konuşayım, biliyorum. Nuray Mert, kafası dik, boyun eğmeyen gazeteci, Türkiye solunda AKP'cilikle hesaplaşma yataklarından biri olan Birgün'de bu satırları yazıyorsa, ne de olsa kafası dik, boyun eğmeyen bir kadın diyerek geçiştirebilir miyiz?

Yoksa Nuray Mert, yaklaşmakta olan Anayasa tartışmalarında, "yeni rejim"in kuruluşunda, AKP barışının kaotik ve ikiyüzlü serüveninde, Başkan(lar) Türkiyesi dayatmalarında Türkiye soluna yeni bir ayar vermeye mi çalışıyor?

Olumlu misyonlardan olumsuza geçtikten sonra AKP bir kez daha neden "demokratik ve özgür Türkiye"ye hizmet etmesin?

Geçmişte tersten işleyen diyalektik neden bir kez daha AKP'yi, kendi niyetlerinden bağımsız bir role yerleştirmesin?

Akıllara bu geliyor.

Buna ses çıkarmadan devam edemeyiz.

İşte bu nedenle yakın geçmişe ilişkin hiç taviz vermemek gerekiyor. AKP hiçbir dönem olumlu bir işlev üstlenmedi. Bu tamamen yanlış, ve arızalı bir tarih anlayışı. Nuray Mert böyle düşünebilir. Ancak bunu bu kadar rahat ifade edebilir mi? Birgün'de?

Yine çıkıp "zaten bunlar milliyetçi" diyerek mi yanıt verecek. Bilip bilmeden insanları vesayetçi diye yaftalamaya mı kalkacak?

Yaşamımın hiçbir döneminde milliyetçi olmadım, olmak istemiyorum, her tür milliyetçilikten tiksiniyorum. Ama liberallerden de…

Kafası dik insanlardan ise gurur duymak istiyorum.

AKP'ye övgüler düzüldüğünü, AKP'ye hesaplaşma konusunda kararlı bir yayın organında "AKP'nin yükselişi Türkiye demokrasisi için iyi oldu" diye kestirilip atılmasını okumak istemiyorum.

Bu bir polemik değil. Bu bir isyan.

Kimse yanılgılarından dolayı tek bir özür dilemeyecek, muhasebe yapmayacak, sonra muhasebe yazısı yayımlayacak, yanlışta gururla ısrar edecek ve hep birlikte susacağız, saygıda kusur etmeyeceğiz!

Niye ki?

***

Beş aylık sürede dün dahil, beş gün yazı yazamadım soL'da. Olmadı, yoğun toplantı trafiği gerçekten geçit vermedi. Ayda bir gün "izin" yapmış oldum. Firenin artmayacağı konusunda elimden geleni yapacağım söz "yıllık izin" filan da kullanmayacağım. Ama arada böyle "kaza"lar oluyor, kusura bakmayın.