Milli

Siyasetin temposu bu kadar yükselmişken okuru anlamsız tartışmalarla meşgul etmek hoş olmasa da, söze oradan girmekte yarar var.

“Falanca konuda sözümüze geldiklerine sevindik ama filanca konuda hâlâ on fırın ekmek yemeleri gerek” çiğliğine gereksinim duyulmadığında, hayatın merkezine ideolojileri, ilkeleri değil de, küçük dünyaları koyarak laf yetiştirmekten vazgeçildiğinde...

Cemaat basınının bile bir süre sonra sıkılarak vazgeçtiği “bunlar şunlara benzedi” vurgusunu on yıldır tekrarlayarak insanları korkutmaya kalkmaktan, “devrim bekçisi”ni oynamaktan daha faydalı meşgaleler bulunduğunda...

Okuma alışkanlığı, sol sosyetede dönen “duydun mu, şöyle bir yazı çıkmış, böyleyken böyle demişler” türü dedikodularla şekillenen yarı-cahillere “polemikçilik” görevi verilmediğinde...

Örgütlü mücadeleye katılan gençleri, işçileri, aydınları, sanatçıları caydırmak için sürdürülen “oraya gitme, oraya yazma, orada bulunma, orada cinler periler var” espiyonaj çalışmasını yazılı metinlere taşırken “uyarmak” istedikleri insanlar nezdinde alay konusu olan kişilere tedavi oluncaya kadar yazma yasağı konulduğunda...

Beş yıl içinde on kez yalanlanıp, bir o kadar doğrultu değiştiren kişilerin hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam etmesine izin verilmediğinde...

...solun sorunları belki çözülmez ama hiç değilse “insan” olunur, ülkenin beşeri kalitesi yükselir.

Biliyorum, Fatih Altaylı’nın “ne zaman adam oluruz” kutucuklarına benzedi ama iyidir, yakışır!

Gelelim meselemize…

Meselemiz “ulusalcılık”…

Bu kavramı biz de çok kullandık, hatta uzun süre solu üç bölmeye ayırdık: Liberal sol, ulusalcı sol ve sosyalist sol.

Elbette literatürde ulusalcılık diye bir şey olmadığını biliyorduk. Millicilik!

Yeni kavramlar icat edilebilir, buna kökten bir itiraz yöneltilemez. Ama kavramların arka plana sahip olması, bir boşluğu doldurması gerekiyor. “Milli duruş sergileyenlere, ayrışmayı milli güçlerle milli olmayan güçler arasında yapanlara ulusalcı “deniyor”. Muş.

Peki neden milliyetçi denmiyor?

Milliyetçilik de bu.

Hep söyledik, milliyetçilik ulusal çıkarlar adına emek ve sermayenin uzlaşmasıdır. Milliyetçilik kuşkusuz bundan ibaret değildir ama onu marksizm açısından tarif ederken başa bu cümle konmak durumundadır.

Ulusalcılık bu anlamda gereksiz, uydurma bir sözcük.

Milliyetçiliğin çağrıştırdığı olumsuz kavramlardan kurtulmak için ihtiyaç duyulmuş olabilir. İhtiyaç icat yaratır! İnsanlar kendilerini böyle tanımlıyorlarsa, bunu tercih ediyorlarsa, kendileri bilir.

Ancak sosyalizm açısından mesele çok net: Sosyalizm, toplumsal güçleri sınıf temelinde ayrıştırır ve bütün sorun ve çelişkilere aynı temel üzerinde yaklaşır.

Bu tavır hiçbir biçimde yurtseverliği zayıflatmaz. Tersine, bağımsızlık, egemenlik gibi hedefler, emperyalizme karşı mücadele gibi merkez görevler, günümüzde gerçek karşılığı olan biricik zemine taşınır. Ülkeyle, yurtla devrimci bir ilişki kurulur, yurt sevgisi yurdu değiştirme, yurdu dönüştürme iradesi olarak görülür.

Birileri de bu sağlıklı konumlanışı “bunlar milli değil” diyerek karalamaya kalkıp, komik duruma düşer.