Medeni

Önceki gece, polis Türkiye’nin birçok kentinde terör estirirken, İstanbul-Ankara yolunda bir dinlenme tesisi… Masalardan biri Halk TV’nin açılmasını istiyor “olay var, kapatın şu diziyi” diyerek. Kanal değişiyor, her taraf gaz, toma ve direnen insanlar…

Sonra bir başka masadan “saat tamam, maçı izleyelim” talebi geliyor. Başlıyor tartışma. Müşterilerden bir kadın “kafanızı kaldırın, memleket kan ağlıyor, siz hâlâ maç derdindesiniz” diyerek ses yükseltiyor. O ana kadar sesini çıkarmayan bir başkası devreye giriyor: “Yıllardır bizi öldürdüler, gıkınız çıkmadı, şimdi bir kişi ölünce ortalığı ayağa kaldırıyorsunuz”. Tartışma büyüyor. Olayın tanığı arkadaşım müdahale ediyor, tarafları yatıştırıyor ve İstanbul’a zamanında yetişememiş olmasına hayıflanarak otobüsüne dönüyor.

Kürt genci maçı mı izlemek istiyordu, arkadaşımın dediğine göre fazlasıyla hırçın kadına mı sinirlenmişti bilemiyorum. Öylesine bir olay işte.

Öte yandan gerçek.

Ölümler bile birleştirmiyor. “Bile”yi atın. Ölüm birleştirmiyor. “Zaten”i ekleyin. Ölüm birleştirmesin zaten!

Mücadele birleştirsin, ortak yaşam birleştirsin, ortak düşman birleştirsin.

Dün soL Gazetesi bir kapak yaptı. Arkadaşlarımız görsel için kolaj hazırlarken Haziran Direnişi’nden bu yana polis tarafından öldürülenlerin fotoğraflarını kullandı. Fotoğraflar arasında Lice’de AKP iktidarının zorbalığı sonucu yaşamını yitiren Medeni Yıldırım’a yer verilmedi. soL okurlarından bunu eleştirenler oldu.

soL’un Medeni’nin öldürülmesi konusundaki tutumu belli. Ertesi günkü manşetimiz. soL çalışanlarının Gezi-Lice köprüsüyle ilgili taşıdığı dövizler… Dolayısıyla “duyarsızlık”, “yok sayma” gibi bir yaklaşımın lafı bile olmaz.

Bu dönem siyasi iktidarın katlettiği tüm insanlarımıza sahip çıkmak ahlaki ve siyasi bir yükümlülük. Bunlar arasında bir “değer” ayrımı yapmaya kalkmak da ayıp.

Öte yandan Haziran Direnişi’nin bağlamı ile Lice’deki eylemin bağlamı birbirinden farklı. Bu farkı ölen canları anarken yok sayabilirsiniz, çoğunlukla da böyle yapılmıştır ama farkın kendisini yok sayamazsınız.

Keşke her şey bu kadar basit olsaydı.

Kürt siyasetinin temel yönelimleri ile Haziran Direnişi arasındaki mesafeyi herkes biliyor. Kürt siyasetinin içinde de bu konu çok tartışıldı. Yakınlarda en yetkili ağızlardan “yanlış yaptık” değerlendirmesi bile geldi.

Yanlış neydi?

Gezi’de patlayan halk öfkesini Ergenekoncu diye yaftalamak, hareketin barış sürecini baltalamak için kullanıldığını iddia etmekti.

Medeni, Lice’de birbiriyle mesafeli iki toplumsal dinamikten birinin iradesinin parçasıyken yaşamını yitirdi. Katil aynıydı bu cinayet, mesafenin kapanması için bir fırsat da yarattı. Medeni’nin ölümü kötü oldu, mesafenin kapatılma çabası iyi.

Ancak mesafe hemen kapanmıyor. Öldürülen insanlarımızın adını yan yana zikredince de kapanmıyor. “Yıllarca öldürüldük, sesiniz çıkmadı” diyen Kürt genci hem haklıdır, hem haksız. Önceki gece Ahmet Atakan için her tarafta eylemler yapılırken örneğin Diyarbakır’da, Van’da tepki verilmemesinin de bir mantığı var.

Zaman alacak. Medeni’nin, binlerce Kürt gencinin yaşamına malolan adaletsizliğin, eşitsizliğin, sömürünün kaynağı ve nasıl ortadan kaldırılacağı konusunda tamamen de değil, belli bir ortaklık duygusu yaratılması, mesafeyi hızla kapatacak.

Bu mesafeyi yok saymak, mesafenin kapanmamasını istemekle özdeş.

Mesafe kapansın, halklarımız emperyalizme, gericiliğe, faşizme karşı birleşsin Medeni ile Ahmet’i ölüm değil, yaşam birleştirsin.