Laikliğe geri dönüş yok

Kapitalizm, İslam coğrafyasında laisizm defterini kapattı. “Avrupa’da farklı mı” sorusunu, “laiklik buralarda hiç olmadı ki” itirazını bir kenara koyuyorum. Bunlar tartışılır. Ancak, Türkiye ile birlikte, İslam ülkelerinde kapitalizmin yoluna bundan böyle laiklikle devam etmeyeceği, edemeyeceği gerçeğinin bana göre pek tartışılacak tarafı bulunmuyor. Sermaye sınıfı dinselleşmenin sınır tanımayacağını, “ılımlı İslam” diye bir şeyin olmadığını, bir kez siyasal alana girdikten sonra din kurumunun her alanı istila edeceğini yeterince gördü, önlem alınacaktır beklentisi, kapitalizme hâlâ değer vermek anlamına geliyor. Kapitalizm, buralarda istikrara oynayacaksa, bunu yeni bir aydınlanma hamlesiyle gerçekleştiremez, büyük risk alır mevcut aydınlanmacı birikim ise kapitalizme ne yeter ne de ona güven verir. Aydınlanmacılıkla flört etmeyen bir laiklik artık “sözde” filan da olmaz, hiç olmaz! Yok kapitalizm, buraları savaşa boğacaksa burada tarafları son tahlilde İslamcılar İslamcılara karşı biçiminde kurmak durumunda. Biliyorum, istikrar ve savaş kapitalizm koşullarında tercih nedeni değildir, birbirlerinin alternatifi de… Sermaye düzeni, ancak kısa bir dönem istikrarsızlıktan kaçabilir, savaştan kaçınabilir. İstikrarsızlıktan kaosa geçilen bir bölgede ise kapitalizmin laikliğe yer açması söz konusu olamaz. Israrla emperyalizm sözcüğünü kullanmıyorum. Dışsal bir olgu olarak algılandığından… Evet birkaç ülke dışında bizim buralarda emperyalist müdahale iç dinamikleri fena halde örseledi. Görüldüğü üzere, hababam emperyalist planlardan söz ediyor, onları deşifre etmeye çalışıyoruz. Ancak unutulmamalı, bu kaos döneminde bile, piyasa ilişkileri serpilip gelişiyor en geri noktalarda bile… Anlayacağınız, gericilik emperyalist ülkelerce palazlandırılsa bile, kendine kapitalist üretim ilişkilerinde de rahat bir yatak buluyor. Türkiye’de de öyle olmadı mı? Almanya ve ABD’nin on yıllar boyu İslamcı hareketlere verdiği destek tek başına bugünkü AKP iktidarını hiçbir biçimde açıklamaz. Eğer dinselleşme tekleyen kapitalizme ilaç gibi gelmeseydi, bugün Erdoğan ve arkadaşları kimsenin umurunda olmayacaktı. Özet geçelim, İslâmiyet zenginliği, dolayısıyla eşitsizliği ve sermaye birikimini meşrulaştırmak konusunda açık ara en etkili dindir. Ezilen sınıfları kontrol altında tutmak içinse, “reform”larla zayıflatılmamış olmak gibi bir avantaja sahiptir. Hıristiyanlığın iç evrimi “ilerici” bir yan taşır, zamanında kapitalizm ve burjuvazi “ilerici” bir misyona sahip olduğu için… Bugün eğer İslamiyet açısından bir “reform”un kapıda olduğu sanılıyorsa, bunun “ilerici” bir tarafı olmayacağı bilinmelidir. Kapitalizmin herhangi bir “ilerici” müdahalesi olamaz. O çürütecek, tüketecek, geriletecek, yok edecek… İslâm coğrafyasında kapitalizmin en gelişkin olduğu ülke Türkiye’dir. İşte o kapitalist Türkiye, laikliği sırtından atmıştır. Yakın bir gelecekte AKP’yi de sırtından atması, yeniden laisist bir yönelime girileceği anlamına gelmez. Regüle edilmiş bir İslamcılık devreye sokulacaktır. Belki çocukların zorla İmam Hatip’lere kaydından vazgeçilecektir ama eğitimin dinselleştirilmesi olağan karşılanacak, dinselleşme “toplumsal barış”ın en büyük güvencesi sayılacaktır. IŞİD konusunda da aynı. IŞİD, hiç tereddütsüz, yıllardır emperyalizme türlü hizmetlerde bulunan Sünni gericiliğinin kaymağıdır. Bu kaymağı “koalisyon güçleri”ne aldırırlar, gerisi baki kalır. IŞİD’in tasfiyesi, eğer gerçekleşecekse, aydınlanmanın değil, Sünni gericiliğin meşrulaşması ve kalıcılaşmasında yeni bir adım anlamına gelecek. Hayal görmeyelim, aydınlanmacılığın güçlü toplumsal temellere sahip olduğu birkaç ülke vardı bölgede. Bu temeller fena aşındı ya da ciddi saldırı altında. İş o noktaya geldi ki, Türkiye’de laik duyarlılığı olanlar, çok değil bir yıl önce kendilerini sokağa atmışken, şimdi Obama’nın Erdoğan’la görüşmesinden umut çıkarmaya çalışmakta, kapitalizmin modernleşme projesine geri döneceği umuduna sarılmakta… Dün “Türkiye AKP’ye boyun eğmez” diyorduk, haklı çıktık. Şimdi yeni dalga saldırı geliyor. Daha bilenmiş, öfkeli ve ders çıkarmış halde. Yine “Türkiye AKP’ye boyun eğmez” diyoruz. Ancak şöyle bir fark var. Burjuvazinin silkinip üzerinden attığı özgürlükçü, aydınlanmacı birikim kendini yeniden üretecek bir zeminle, adını da koyalım, sosyalizmle buluşamadığı için irtifa kaybediyor. Dün özgürlükçü ve aydınlanmacı bir çıkış, sosyalizmi taşıyabilir, ona enerji verebilirdi. Bugünse tersi geçerlidir. Sosyalizmin kitleselleşmesi ve sözü edilen birikimi kucaklaması basitliğinde ele alınmamalı, bu söylenenler. Siyasal ve ideolojik bir müdahaleden söz ediyorum. Türkiye’nin ilerici birikimini kadükleştiren, onu sermaye düzenine mahkum eden bağlantı noktalarının zayıflatılması solu şu ana kadar itibarsızlaştıran, etkisizleştiren yayılma kanallarının yerine daha diri, ideolojik açıdan tutarlı olanların inşa edilmesi gerçek bir toplumsallığa yerleşen her özgürlükçü, her aydınlanmacı kavganın parçası ve asli unsuru olunması, bu kavgalar gerçek olduğu oranda kiminle yan yana düşüldüğüne bakılmaması gerekiyor. Zor mu? Barbarların yönetiminde yaşamaya alışmaktan daha kolay. Ve daha insani!