Kimin eli kimin cebinde?

Kemal Okuyan'ın "Kimin eli kimin cebinde?” başlıklı yazısı 8 Ocak 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Herkesin herkesle dost ya da düşman olabildiği bir bölge… Demektir ki, dostluklar dostluk değil, düşmanlıklar düşmanlık! Siyasette mutlak dostluk ya da düşmanlık yoktur doğrusunun en uç noktalara çekildiği ve sonuçta herkesin herkesle müttefik olabildiği ve yine herkesin herkesle savaşabildiği bir coğrafya…

Emperyalistler her yerde çürütür, ne ahlak bırakır, ne kültür. Ama Ortadoğu olarak adlandırdıkları alanda yaptıkları tahribatın haddi hesabı yok.
Gün gelir etnik kimlikler öne çıkar, gün gelir mezhep bağları… Paranın siyaseti satın almasına da alışılmıştır. Bu tabloda düşmanlıklar ölçüsüzdür, dostluklar da…

İşin gerçeği kimse kimseye güvenmez.

Türkiye’de de böyle… Ama Irak, Suriye, Filistin ve Lübnan’da iyice böyle.

Burası şu sıralar safların mezhepler üzerinden belirginleştiği bir bölge. Eski ittifaklar dağılıyor, yenileri kuruluyor. Her zaman önemli olan mezhepsel kimlikler şimdi neredeyse tek belirleyen haline geliyor.

Türkiye tamamen Sünni egemenliğini temsil eden bir hükümet tarafından yönetilmekte. Lübnan’da siyaset Sünni ve Şii ayrışması üzerine şekillenmiş durumda. Karmaşık Filistin siyaseti muazzam bir Sünni baskısı ile karşı karşıya ve direnişin her zaman önemli kolu olan laik kesimler dört bir yandan kuşatılmış. Irak’ta ABD işgali ile birlikte ortaya çıkan işbirlikçiler ve yurtseverler kamplaşması ile Arap-Kürt gerilimi yerini giderek Şii-Sünni eksenindeki taraflaşmaya bırakmakta.

Suriye’de Esad’ın düşmesi, bu ülkenin mezhep temelinde bölünmesi anlamına gelecek. Evet, Suriye’nin silahlı muhalefeti tamamen Sünni ama hükümet Sünni, Şii, Arap Alevisi ve Hıristiyanları kapsayan bir blok olma özelliğini koruyor.

İşin gerçeği, Suriye’de Esad’ın çöküşü bütün bölgenin “iç savaşı”nın başladığı an olacak.

Böyle bir hesaplaşmaya uzun süredir yatırım yapanlar var. Emperyalist merkezleri saymayalım bile… Ancak Suudiler, Türkiye ve her zaman fırsatçı İran bölgeyi bir iç savaşın eşiğine getirdi.

İran Irak, ABD tarafından işgal edildiğinde ellerini ovuşturdu ve hemen devreye girdi. İranlı yetkililer, Saddam Amerikalı işgalciler ve onların hizmetkarları tarafından asıldığında Tahran’da kutlama yapıyordu!

Amerika’nın bölgedeki en önemli müttefiki Türkiye, Irak işgaline karşı direnişin çetin ceviz olduğunu sezdiği andan itibaren ABD’nin izniyle direnişin Sünni bölmesiyle temasa geçti. Irak direnişine silah sevkiyatına göz yumdu, direniş liderlerinin Türkiye’ye giriş çıkışlarına izin verdi. Amerikalılar bu tür dümenlere alışkındı, kendi askerlerini takır takır vuran savaşçılarla kurulan bağların er ya da geç işe yarayacağını bilirlerdi.
Benzer bağlantıları Suudiler de kurdular. Paraysa para, silahsa silah! Böylece işgalcilere karşı savaşan silahlı güçler adım adım iki Sünni iktidara bağımlı hale geliverdi.

O sıralar fırsatçı İran, Irak’taki ağırlığını artırmış, neredeyse işgal sonrası rejimin yarı sahibi haline gelmişti! Oysa İran’ın baş düşmanı ABD idi. ABD askerlerine Irak’ı dar eden Sünni direnişçiler ise ABD’nin iki müttefiki tarafından kollanıyordu.

Saddam’ın on yıldır güya ABD tarafından aranan efsanevi yardımcısı İbrahim El Duri’nin önceki gün ortaya çıkıp, Maliki hükümetine sert eleştirilerde bulunması ve Barzani ile birlikte davranacağını açıklaması bu nedenle beni hiç şaşırtmadı. El Duri, bundan 5-6 yıl öncesinde, Irak direnişi zirve noktasındayken, direnişin Sünni kolunun en önemli isimlerinden biri olarak biliniyordu. O kol şimdi adım adım ÖSO’laşmakta!
Türkiye’nin Iraklı Türkmenlerin adını ağzına almayı bırakması da bununla ilgili. Suriye’dekilerin tersine, Irak’taki Türkmen nüfus ağırlıklı olarak Şii. Sünni ekseni kurmak için büyük manevralar yapan AKP, doğal olarak Türkmenleri bir kenara koymak zorundaydı.

Ne güzel değil mi!

Şimdi AKP’nin Kürt meselesindeki yeni hamlesi ile birlikte, kartlar bir kez daha karılacak, yeni dostluklar kurulacak. Bir olasılık, Sünni-Şii eksenindeki bir bölgesel içsavaş için son halka da tamamlanacak.

İşte bu nedenle ısrarla ilkeler, program, tutarlı siyaset diyoruz.