Kim demiş AKP tek sesli toplum istiyor diye?

Gecenin karanlığında bir uğultu, normalde o saatte pek az kişinin bulunması gereken bir meydanda binlerce kişi bağırıyor. Dikkatle bakınca fark ediyorsunuz kalabalığı… Rusya’yı protesto ediyorlar, Halep’te yaşananlarla ilgili. “Katil Rusya” diye bağırıyorlar, ardından “Tekbir”. Etrafta tek bir polis yok, zaten eylemleri AKP’nin örgütlediği biliniyor, toplananların tamamı belli ki Reisçi.

Önce son durumu özetleyelim.

Yandaş medya "Suriye’de Esad ve Ruslar katliam yapıyor" demekte.

İngiliz, Fransız ve Amerikan basını sürekli benzer doğrultuda haber yaymakta.

Lakin Halep’te bulunan İngiliz, Fransız ve Amerikalı gazetecilerden bazıları “Burada sadece kutlama var, katliam yapanlar cihatçı militanlar” itirafında bulunmakta.

Erdoğan ve AKP’li yetkililer yarım ağızla da olsa Suriye ve Rusya’yı suçlamakta.

Suriye hükümeti “Biz aylardır Türkiye ile görüşüyoruz, eğer ikiyüzlü davranmaya devam ederlerse, bu görüşmelerin içeriğini açıklarız” tehdidini savurmakta.

Putin “Her şey Erdoğan’la St. Petersburg’ta anlaştığımız plan doğrultusunda yürüyor” bilgisini vermekte.

AKP tabanı sokakta “Halep katliamı”nı protesto etmekte.

Böylece 12 Eylül darbesi ile başlayan, Özal’ın piyasacı-liberal terörü ile ivme kazanan ve yıllar boyu kesintisiz bir biçimde süren Türkiye toplumunu dönüştürme işleminde hangi noktaya gelindiğini görüyoruz:

“Ne güzel sattın bizi Reis, kahrolsun Rusya”.

Türk dış politikasının Erdoğan’ın kişisel kurtuluşuna tâbi kılındığını söylüyoruz. Stratejik derinlik, büyük hesaplar filan yok; sadece ve sadece Reis’in “survival” mücadelesi sırasında Türkiye’nin patron sınıfına sunduğu sınırsız olanaklar var. İç politikada olduğu gibi dışarıda da…

Ve öyle bir noktaya gelindi ki, artık “dün dündür, bugün ise bugün” felsefesini bir kenara koyup, “bugün diye bir şey yok” demeye başladılar.

“Türkiye tek sesli bir ülke olmaya gidiyor” diye şikayet etmekte olan liberallerimiz yanılıyor, Türkiye her tarafından ayrı gıcırtı çıkan bir siyasi iktidar tarafından yönetiliyor. Çok sesli filanı geçtik, düpedüz kakafoni!

Erdoğan Putin’le Suriye konusunda işbirliği anlaşmaları imzalıyor, sonra gazetecilerin karşısına geçip “Suriye’deki askeri varlığımızın amacı Esed’i devirmektir” diyor. Taban bağırıyor “Tekbir”. Rusya ve Suriye’den sert tepki geliyor, hükümet kanadı açıklıyor “yanlış anlaşıldı.” Kalabalıklar yine bağırıyor “Tekbir”. Yetmiyor Binali "Rusya’nın Erdoğan’ı kurtarmasına müteşekkiriz, darbenin arkasında NATO vardı" demeye getiriyor. AKP’liler sokakta yine bağırıyor “Tekbir”.

Katil Putin, “Tekbir”; kardeş Putin, “Tekbir”!

“NATO’ya hayır” diyen gençlerin üzerine polisle birlikte yürü, çek satırı “Tekbir”; “Kaka NATO, kötü NATO” yine “Tekbir”!

Böylece bundan bir yıl önce dost ve kardeş Putin’den kalleş Putin’e geçişimiz ve sonrasında yine dost ve kardeş Putin’e dönüşümüze hayret edenler şimdi iyice afallıyor; AKP reisi, yönetimi, tabanı, bürokratı, medyası düpedüz Jam Session modunda; lakin ne bir uyum ne bir yaratıcılık var ve ortaya çıkan gürültüyü bastırmanın tek yolu Tekbir!

Ama kabahat kimde?

Bu yolu biraz da bir dediği bir dediğini tutmayan ana muhalefet ve “sol” açtı. Laiklik tehlikede değil, hayır tehlikede; Erdoğan demokrat, hayır faşist; Suriye’de devrim yükseliyor, hayır cihatçı terör; Avrupa Birliği iyidir, hayır kötüdür; Tayyip diktatördür, hayır vatanseverdir; Fethullah Gülen bir sivil toplum lideridir, hayır teröristtir…

Bunlar aynı ağızlardan çıktı, çıkmaya devam ediyor.

Böyle muhalefete, böyle sola tekbir…