Kardeşlik Bombaları!

İnsanları yordular... Hafiyesi gazetecilerle, polisiye ayarında iddianamelerle, şok şok şok operasyonlarla, "kimseye güvenmeyeceksiniz" düsturuyla... Bombalarla...

Kanla siyaset yapma alçaklığı emperyalistlere, faşistlere, halk düşmanlarına özgü. Güngören'de de aynı mantık. Kimin işi sorusu artık geride kalıyor, "delirme" noktasındaki Türkiye toplumunda kim adrese bakar, kim adrese inanır? Ve bunun ne önemi vardır?

Failden hesap sorma yeteneğini yitirmiş bir toplum "gerçeği" öğrense ne değişecek? Gerçek baş aşağı çevrilecek nasılsa...

Olan anne karnında yaşama tutunmaya çalışan bebeğe, merakını yenemeyenlere, yardıma koşan iyilere oldu. Öyle bir eylem ki, siyasi aktörler kınamak için en ağır sözcüğü bulma yarışına girdiler, geride kalmanın tehlikeli olduğunu düşünerek...

Keşke samimiyet testi yapabilseydik...

Türkiye'yi bu hale getiren, toplumu alabildiğine çürüten kadroların ölüleri de bir rant kapısı olarak gördükleri açık. Bombayı yerleştiren ahmaklar kadar suçlu bu kadrolar.

Peki niye?

Herkes "kaos" diyor. Bombaların amacı kaosmuş. Olabilir. İnsan yaşamı ile ilgili bir konu, büyük acı veriyor katillerin bu kadar "rahat" olması. Bu nedenle fazlasıyla ihtiyatla yazmak durumundayım ama kendimi tutamıyorum. Bence bu bombalar karışıklık yaratmak için yerleştirilmedi, birilerini tehdit etmek de değildi amaçlanan.

Türkiye'yi çatışma ortamına sürüklemek istiyorlar dedi birkaç bakan. Dediğim gibi "olabilir"... Lakin şu ana kadarki gelişmeler, doğru ifadenin "sindirmek" olduğunu gösteriyor.

Bu türden toplumsal travmaya yol açan eylemlerden sonra genellikle "ortalığı karıştırmak, panik yaratmak, korkutmak, çatıştırmak istiyor" gibi değerlendirmeler yapılır ardı ardına ve hiç düşünmeksizin. Kargaşa ve kaos ile panik, korku ve sinmek hiç kuşku yok birbirleriyle bağlantılı ama bunları arka arkaya kullanırken dikkat etmek gerekiyor.

Temmuz sonunda, 2008 Türkiyesi'nde, halkı sindirmek ve "daha kötüsü gelebilir" diyerek statükoya sarılmasını sağlamak kaos ve kargaşa tetikçiliğinin önüne geçiyor. Güngören'den sonra, orta sınıflardan başlayarak emekçi kitlelerde bezginlik, yorgunluk, kanaatkarlık ve güçlüye sığınma isteği tırmanmış ve tırmandırılmıştır. Bombaların istikrarı bozmak için mi "istikrar gerekiyor" açıklamalarının yapılması için mi patlatıldığı sorusuna kim kesin bir yanıt verebilir ki?

Ama sonuçtan hareket edersek, "istikrar istismarcısı" AKP kazanmıştır.

Bombaların arkasında hükümet var demiyorum. İddiam şudur ki, Türkiye'yi son altı aydır "büyük uzlaşma"ya doğru zorlayan "akıl" icraatlarına devam etmektedir. Kapatma davası AKP'ye ince ayara dönüştü, Ergenekon operasyonu çözülen devletin yerine konacak projeye netlik sağladı, şimdi şaşkın toplumu bu projeye bağlama zamanıdır. Korkan bağlanır...

Serdar Turgut'u şu sıralar mutlaka okuyun. Uyanık, kendini yazıyor ama aslında okurlarına çıkış yolu gösteriyor. Bütün değerlerinizi, bildiklerinizi unutun ve ruhunuzu teslim edin, başka çare kalmadı! Bunu diyor, okurları genellikle onu dinlemeyenlerden oluşuyor ama bombalar fazlasıyla gerçek!

Türkiye büyük uzlaşmaya doğru sürükleniyor, zorlanıyor. Çünkü Türkiye'ye dayatılan büyük dönüşümün karşılaşacağı zorluklar ancak bu şekilde göğüslenebilecek. Dönüşümün sahibi ABD'dir, Türkiye'yi çözmede onunla davranan AB'dir, sermaye sınıfımızdır. Ama sorun çıkması kaçınılmazdır.

Ergenekon'la bu sorunların bir kısmından kurtuldular ama o işi aslında çoktan bitirmişlerdi. Dönüşümün hacmi, doğal olarak, nesnel olarak sorun çıkaracak ve hatta direnç yaratacak. Şimdi hiç soluk almaksızın "kenetlemek" istiyorlar. Büyük uzlaşı! Solu da dahil etmek istedikleri büyük uzlaşı!

İşte bu ortamda bombaları "kan kardeşliği"ne patlattılar. Benim görüşüm budur...

[email protected]