İzmir…

Kemal Okuyan'ın “İzmir...” başlıklı yazısı 22 Nisan 2013 Pazartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

“Solun kalesi” adlandırması, İzmir’in tarihsel gerçekliği ile çelişiyor. Demokrat Parti-Adalet Partisi, sonrasında da ANAP’in liberal-sağcı versiyonunun uzun süre baskın olduğu kentin bu adlandırmayı bayağı benimsemesi de ilginç. Zararı yok, varsın unvan önce gelsin!

Lakin, solun kalesinde devasa bir MHP mitingi yapılabildiğine, bu mitinge solcuyum diyenlerden de epey bir kişi katılabildiğine göre, bu kale biraz sorgulanmalı. Kimse “efendim, barış sürecine tepki duyan herkes mitinge gitti” demesin neye tepki duyuyorlarsa bunu ifade etmenin başka yolunu bulsunlar ama İzmir’i Kayseri’ye çevirmesinler!

Eskiden, 12 Eylül öncesinde İzmir’de MHP yoktu, 5 bin civarı oy alırdı. O zaman “solun kalesi” denmiyordu. Şimdi belki AKP bütün kaleleri fethettiğinden böyle söyleniyordur.

Ancak bu “kale” meselesi biraz sorgulanmalı.

CHP’nin sol olup olmadığına ilişkin bizim söz söylememiz gerekmiyor, bu partinin içinde birbirine “faşist” ve “Amerikancı” sıfatlarını yakıştıran kanatlar var. Bu kanatların üzerinde, daha farklı bir doğrultu geliştiren bir üst otorite var mı? İşte o yok. Dolayısıyla CHP sol mu tartışması, yerini CHP bir parti mi tartışmasına bırakmış durumda.

Kale eğer CHP’nin birinci parti olmasıyla ilgiliyse, bu CHP’nin İzmir’de başının fena ağrıyacağını biz söylemiyoruz, yine CHP’liler söylüyor.
Zaten AKP’nin birkaç kez İzmir ve İzmirli’ye yenilir yutulur olmayan sözlerle sataşması bu kentte CHP’nin birinci parti olmasından kaynaklanmıyor. İktidarı asıl rahatsız eden, kentin yaşam tarzı. Bu sandığa elbette AKP aleyhine yansıyor. Ancak yine de konunun merkezinde İzmir’in AKP Türkiyesi’nde farklı bir cazibe merkezi haline gelmesi duruyor.

İktidarın tahammül edemediği bu.

Belediyeyi İzmir’i de almış olmak için değil, bu cazibe merkezini yok etmek için istiyorlar.

Peki, CHP İzmir’i neden vermek istiyor?

Benim gördüğüm ve tanıdığım bütün CHP’lilerden işittiğim, İzmir’de AKP oylarını artırmak için en fazla CHP’nin çalıştığı. Tek başına büyükşehir belediyesinin zayıf performansı ve halkla ilişkiler alanındaki isteksizliği değil. İlçe belediyeleri birbiriyle, parti örgütleri belediyelerle kavgalı, “nasılsa alırız” diye bir rehavet de var.

AKP ise fısıltı gazetesini İzmir’de mükemmel kullanıyor. Herkes konuşuyor ve “bu ne biçim belediye” diyor. Şehrin nabzını tutmanın da yolunu buldular. Yüzde 41’e 38’lik oranı bizzat Erdoğan telaffuz etti. Bir süre sonra “40’a 39 oldu, ha gayret” diyecek.

Dahası AKP, CHP’deki sancılar bir kopuş ya da bölünmeye gittiği anda ya Anayasa değişikliği ya da erken seçim için düğmeye basacak. Bunun İzmir’e yansıması illa ki olur. Hele hele AKP’nin İzmir’de CHP kökenli bir aday çıkaracağına dair söylentiler bu kadar ayyuka çıkmışken.

Kalenin hali bu. Osmanlı sevdalılarının karşısına üç hilalle çıkmayı içine sindiren ve içeride herkesin “bu sefer kaptıracağız” dediği bir kale.
Bu İzmir seçimi beklemez. İzmir’de sol, gerçek sol, mutlaka ağırlığını hissettirmek durumunda. Varsın nüfusun çoğunluğunun temel referansı “yaşam tarzını savunmak” olsun. Bu zemin bile solu güçlendirir, sola ilham verir.