İttihatçı paşalara vurmak!

Emperyalizm, ne sömürüyü, ne zalimliği, ne de başka haksızlıkları meşrulaştırabilir. Bu coğrafyanın 19. yüzyılda ilerlendikçe artan oranda, 20. yüzyılda bir kural olarak ve şimdilerde yoğun bir biçimde emperyalist rekabet, bölüşüm ve gizli-açık planlara konu olması, bu coğrafyanın “kötü”lerini aklamıyor, onların suçlarını ortadan kaldırmıyor.

Yurtseverlik, her şeyden önce kendi ülkeni arındırma iradesidir. Sömürüden, adaletsizliklerden, eşitsizliklerden... “Kötü”leri bizdendir diye kayırmak, yeğlemek, hoşgörmek ya da görmezden gelmek olmaz.


Bu nedenle, özelleştirmelerde “yerli sermaye” (bu ne ise!) hassasiyetinin hiçbir anlam taşımadığını ısrarla vurguladık. Kritik sektörlere yabancı sermayenin yerleşmesine işaret edip, buna karşı çıkarken, Hans’ın, John’un yerine Ali’yi, Veli’yi geçirmek gibi bir programatik tercihte hiç bulunmadık.

Bu nedenle, emperyalizmin varlığı ve ülkemize dönük projelerinin Kürtlere dönük baskı, ayrımcılık ve birçok örnekte imhaya yönelen inkarı aklamak için kullanılmak istenmesinin iğrenç bir ikiyüzlülük olduğunu söyledik. Kürt sorununu emperyalist hesapların bir parçası haline getirenin biraz da bu “uyanık”lık olduğunu ileri sürdük.

Bu nedenle, Kıbrıs’ta açık ya da örtülü Enosisçileri, Avrupa Birliği ve NATO’nun ve de İsrail’in daleverelerini karşımıza alırken, Türkiye’nin adadaki kirli varlığını protesto ettik, bununla emperyalistlerin dalavereleri arasındaki ilişkiyi deşifre etmeye çalıştık.

İçeriyi dışarıya, sermayenin sınıf çıkarları bağlıyor.

Bu bağ yok sayılarak devrimci mücadele sürdürülemez.

“Herkes öncelikle kendi sömürücülerini alaşağı etmelidir” doğrusu ile “emperyalizme karşı mücadelenin öncelikli görevlerden olması” birbirine karşı kullanılamaz.

Emperyalizme karşı mücadeleyi ciddiye almadan, emperyalizmin mantığını kavramadan herhangi bir ülkede sosyalizm, hatta dilim varmıyor ama demokrasi mücadelesi verilemez.

Entelektüel namus nedeniyle değil, devrimci bir tutum alabilmek için “emperyalizm” hemen her başlıkta yerli yerine oturtulmalı.

Ermeni sorunu da böyle...

Erivan ve Taksim’de karşılıklı bayraklar yakıldı, kulaklar ABD Başkanı’nın ağzından çıkacak bir çift söze dikildi, bolca “belge” konuşturuldu.

Arada lafa “sol”dan karışanlar da oldu ama “emperyalizm”den pek az söz edildi, belki de hiç!

İttihat Terakki paşalarını işittik, okuduk bol bol...

Abdülhamit’ten pek az bahsedildi. 1894-1896‘dan... İddia muhtelif, 10 bin ila 300 bin Ermeni’nin öldüğü ileri sürülen katliamlardan. Türklerin ve Kürtlerin Ermenilere karşı sistematik bir biçimde kışkırtılmasından...

Bunlar tarih kitaplarına, “bilimsel” makalelere sıkıştırılıyor, güncel-popüler tartışmalarda pek dillendirilmiyor.

Ermenilerin ve bütün halkların İkinci Abdülhamit döneminde nasıl baskılandığını, hangi yöntemlerle kontrol altına alındığını hatırlatan yok!

İngiliz ve Fransız emperyalizminin ve zorba Rus Çarlığı’nın Osmanlı’yı dağıtmak için “ulusal” hareketleri nasıl manipule etmeye çalıştığı, buna karşılık Doğu’yu “kendine ayıran” yükselişteki emperyalist Almanya’nın Sultan’a milliyetçi hareketleri nasıl kıracağına ilişkin yöntemler gösterip, bu doğrultuda siyasal destek sunduğunu anlatana da rastlanmıyor.

Gerici despotu, o dönemin birçok muhalif örgütünün ve de Ermenilerin desteğini alarak dize getiren 1908 kalkışmasının, bir devrim olduğunu söylemek ise neredeyse suç haline geldi.

Suçlu İttihatçı zihniyet nasılsa, emperyalizm analizlerini de, 1908 Devrimi’ni de, ülkenin kilitlenen birçok dinamiğinin devrimle birlikte harekete geçişini, aniden yükselen işçi eylem ve örgütlerini, değişik halk kesimlerinde ortaya çıkan hareketlenmeleri, her bir şeyi çöpe atabilirsiniz!

Öyle istiyorlar...

Gericilik yok, emperyalizm yok yalnızca paşalar var!

Ve ne ilginçtir, 1915‘ten söz edilirken, Birinci Dünya Savaşı, bir başka deyişle Emperyalist Paylaşım Savaşı yok!

Anadolu’yu işgal/bölme planları, kıyıcılık yayan İngilizler, Almanlar, halkların birbirini boğazlamasından medet umanlar...

Bunlardan söz ederseniz İttihatçı zihniyetinin sürdürücüsü olursunuz. Tehdit böyle...

Hangi İttihatçı zihniyet?

Türkiye burjuva devriminin ilk halkasına damga vuran, halka ve yeni yeni kendini hissettiren işçi sınıfına mesafeli duruşu, Osmanlı’nın sırtını bir batılı güce dayama alışkanlığını sürdürüşü nedeniyle iktidara gelir gelmez karşılaştığı “uluslararası denge oyunları” karşısında paniğe kapılıp halk düşmanlığına, işbirlikçiliğe ve suç işlemeye kayan Jöntürk uzantısı zihniyet.

Paşalarla hesaplaşalım...

Paşalarla hesaplaşmayı Abdülhamitgillerle ittifaklarını gizlemek, emperyalistlerin “sizin kökünüzde sadece suç var” telkinlerini insanımıza pazarlamak için bir araç olarak kullananlar ne olacak?

Emperyalist ve kapitalist çıkarların başat sesi haline gelen gerici-liberal ittifakının “tarih yazımı”na onay vereceğiz de coğrafyamızın yoksul ve çilekeş halklarının kurtuluşuna katkı mı yapmış olacağız?

Ermenilerin yaşadığı kırımın herkese bindirdiği yük bu şekilde mi hafifleyecek?