Havaalanlarına saldırı beklentisi

Güvenlik mi dediniz? Dalga geçiyor olmalısınız!

MİT uyarmış, “IŞİD havaalanlarına, otogarlara, köprülere saldırabilir” diye. Doğrudur, saldırmakta zaten. Hangisi gerçekten IŞİD’in eylemi, hangisine göz yumuldu, hangisi şu ya da bu uluslararası aktörün yönlendirmesiyle gerçekleşti, hangisi cihatçı bir kafanın bireysel inisiyatifinin ürünü, bunların bir önemi yok.

Böyle bir Türkiye istiyorlardı; İslamcılığın her versiyonunun meşru olduğu, dokunulmazlık kazandığı bir ülke, becerdiler. Velhasıl umurlarında değil, terör tehdidini de rant kapısı haline getirdiler, halkla eğlenip alay ediyorlar. İnsan yaşamına zerre değer verdikleri yok, sıkıştıkça “ihbar var”a sığınıp siyasal tansiyonu istedikleri gibi ayarlamaya çalışıyorlar. Cumhuriyet’ten, Cumhuriyet'le bağlantılı her şeyden kurtulmanın yoluyla emekçilerin hak aramasını engellemenin yolu kesişiyor: Terör tehdidi.

Siyaseti bir kenara koyalım; her tarafına dinselliğin egemen olduğu parlamentoyu, devlet kurumlarını… Hükümetin ideolojik tercihlerini, siyasal İslamın her ama her türlü rengiyle akrabalığını, yetkililerin katliamcılara toz kondurmayan açıklamalarını, bütün kamusal alanlarda yürümekte olan kadrolaşmayı, bunları da bir an için unutalım.

Yine de dalga geçiyorsunuz!

Basına yansıtılan duyumlara göre IŞİD mensupları uçak kaçırabilir ya da havaalanlarına, uçaklara dönük bombalı saldırılarda bulunabilirlermiş. Ayrıntı bile var: Jilet filan sokabilirlermiş uçaklara…

Kalaşnikofla girenleri engellediniz, jilete geldi sıra!

Şansınız yok.

Çünkü…

Herkesi kutsallarınızla esir aldınız.

Havaalanlarında bir değil, iki kez arama yapılıyor. Kemerler, saatler çıkarılıyor, bilgisayarlar çalıştırılarak kontrol ediliyor, gün geliyor x-ray cihazından ayakkabısız geçiliyor. Ancak eğer cüppeli, sarıklı ya da çarşaflıysanız, lahana gibi soyunmanıza gerek yok, car car öterek geçiyorsunuz ve sizi “korka korka” elle arıyorlar, öylesine…

Dinsel inanç gereği!

Oradaki çalışanlara “bu ne saçmalık” diye sorduğunuzda kem küm. Arada yeleğimi, montumu çıkarmadan geçiyorum, “beyfendi üstünüzü çıkarır mısınız” uyarısına “inancıma ters” yanıtı verdiğimde donup kalıyorlar. 

Sonra uçağa binerken bir kimlik kontrolü yapılmakta ki evlere şenlik. Kontrolde üç unsuru eşleştirmek amaçlanıyor. Biniş kartı, kimlik belgesi ve kişi. Ancak burada da işin içine kutsallar giriyor ve eşleştirilecek unsur sayısı ikiye düşüyor. Çünkü uçağa sadece ve sadece gözleri açıkta bırakan kıyafetlerle binenlere kimse “sen bu kimlikteki kişi misin” diye soramıyor, bunu kontrol edemiyor. Çok değil, bir ay kadar önce, yani her gün “terör saldırısı olabilir” denilen günlerde Mardin’e gidecek Pegasus uçağına otuzu aşkın “göz” bindi. Ve iki tane görevli, büyük bir ciddiyetle kimliklere bakıyordu. Sorduğumda “elimizden bir şey gelmez, müdahale etsek işimizden oluruz” yanıtını verdiler. Ciddiyetle kontrole devam!

Aynı ciddiyet şimdi Esenboğa’da arama noktalarından sonrasına kurulan kimlik kontrol masasında da sürmekte. Kontrolü güvenlikçiler değil, polisler yapıyor ve deneyimli olduklarından sadece gözü açıkta olanların kimlikteki kişi olduğunu şıp diye anlıyorlar!

MİT ne diyor?

Uçağa jilet filan sokabilirlermiş.

Binali ne diyor?

Dolar dolsa ne olur, dolmasa ne olur!

Soksalar ne olur, sokmasalar ne olur…