Gidemediğim bir etkinliğin ardından…

Kemal Okuyan'ın “Gidemediğim bir etkinliğin ardından...” başlıklı yazısı 25 Aralık 2012 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Sanatçılar Girişimi, adaletsizliklere ses çıkarmak için oluşturuldu. Ne güzel…

Sanatçılar Girişimi, şimdiye kadar bazı eylem ve etkinliklere katıldı. Ne iyi…

Sanatçılar Girişimi, 1 Mayıs’ta pankart açtı, yürüdü. Ne hoş…

Sanatçılar Girişimi, 23 Aralık Pazar gecesi İstanbul’da zalimlere karşı bir gece düzenledi. Ne sevindirici…

Sonrası kötü, çok kötü…

Orada olmayı çok istiyordum, ucuz atlatmışım.

Bir çuval incirin nasıl berbat edildiğine tanıklık etmek istemezdim doğrusu.

Bu girişim bir siyasi partinin kararıyla değil, bir grup sanatçının akıl ve irade birliği ile başlatılmıştı örneğin… Bu nedenle Kılıçdaroğlu’nun “CHP’li sanatçılar”a öğütler verircesine yaptığı konuşmayı dinlemek istemezdim. “Rakı sofrasında lak lak etmeyin, halkın arasına karışın” talimatını zerre hak etmeyen birçok sanatçının yerine koyar kendimi, bayağı öfkelenirdim.

Düzenlenen etkinlikte, oda ya da sendika genel kurullarındaki gibi siyasi parti temsilcilerinin konuşmalarına yer verileceğinden de söz edilmemişti… Sanatla siyaseti ayrıştırmak istediğim için değil, bizzat sanatçıları emekten yana, adaletten yana siyaset yaparken, sanatlarıyla halkın yanında dururken izlemeyi tercih edeceğim için garipser, sıkılırdım.

Nerede “hitap fırsatı” varsa onu değerlendirmek gerektiğini düşünen zihniyetten nefret ettiğimden, CHP’nin Türkiye’de verilen her mücadeleyi (istediği zaman) kendine yazma alışkanlığına uygun şekilde tepki verirdim. Solcuların dönüp dolaşıp CHP’de toplanmalarının siyaset yasası olduğunu sananlara hayatta seçim sonuçlarından daha önemli şeyler olduğunu anlatmanın yolunu arardım.

CHP Genel Başkanı’nın “zamanı sınırlı” bir siyasetçi olarak, o zamanı erken konuşmak için değil, sanatçıları dinlemek-anlamak için kullanmasının doğru olacağını düşünür, bu düşüncemi anlatacak “yetkili” birini bulmaya çalışırdım örneğin...

Bir diğer “siyasi” konuşmacıya ne diyeceğimi ise şimdi dahi bilemiyorum. Mesele yalnızca kadına, salondakilere hakaret filan değil…

İşin o kısmı önemli ama daha önemli olan, siyasetin bu kadar pespayeleştirilmesi. Sanatın bayağılaşmaması için sanatçı da siyasetçi de elinden geleni yapacak. Ama aynı özen siyaset alanı için de gösterilecek. Levent Kırca’dan çok şey beklemek olacak bu ama… Bir de sonrasında “halkım beni anlayacaktır” demesi var ki!

Sonra…

KCK davasının da bir adaletsizlik timsali olduğunu göremeyenlerin haksızlıklara karşı koyamayacağını bilen sanatçılar (da) yer alıyor girişimde. Onların can sıkıntısını hiç izlemek istemezdim.

Elçabukluğu ile sanat alanını “liberal” bir çerçeveye yerleştirmek isteyenler vardı düne kadar. AKP’nin sanatı bir bütün olarak yok eden uygulamalarının desteklenecek tarafının kalmaması ve gerici rüzgara direnen sanatçıların mücadelesi bu çabaların fiyaskoyla sonuçlanmasına neden olmuştu.

Şimdi bu kez elçabukluğuyla “ulusalcı” bir kimliğe mahkum edilmeye çalışılıyor sanatçılar. Bu da kesinlikle tutmaz!

Türkiye’de liberal ve ulusalcı kuşatmaya boyun eğmeyecek ciddi bir sanatsal birikim var. Adını da koyalım, Türkiye’de küçümsenmeyecek sayıda sosyalist sanatçı var. Üretken, yaratıcı, iyi ve efendi olmak kadar uyanıklığın da önemli olduğunu kavramış olsalar gerek.