Geriye Kaldı Sol!

Türkiye bundan kısa süre öncesine kadar "öngörülemeyen" bir ülkeydi... Kimileri süreklileşmiş krizden söz ediyor, çokça "fetret devri"ne işaret ediliyor, kaos ve karmaşaya vurgu yapılıyordu.

Böyle bir ülkede bir süredir "teorik" açıdan son derece tutarlı gelişmelerin yaşanıyor olması ilk bakışta şaşırtıcı gelebilir. Süreyi de netleştirelim, 1 Temmuz'dan, yani Ergenekon operasyonunda en kritik evrelerden birisinin açılmasından itibaren, Türkiye öngörülebilir bir ülke haline gelmiştir.

Bazı açılardan ve geçici süreliğine...

Devlet çözülüyor demiştik, Türkiye Cumhuriyeti tasfiye ediliyor demiştik... Bu sürecin sermaye egemenliğine yeni bir format verme amacını taşıdığını ısrarla vurguluyor ama aynı zamanda nesnel boyutları olduğunu, yani her şeyin kontrol edilmesinin söz konusu olamayacağını söylüyorduk. Bir noktaya geldik ve sürecin üç hakimi, sırasıyla ABD, AB ve patron sınıfımız aynı doğrultuda büyük bir basınç uygulayarak kritik bir evrede kendi adlarına kapsamlı bir müdahale yaptılar. Bir eğilim olarak kapatma davası ile Ergenekon'un aynı amaca hizmet ettiğini daha önce yazmıştım, artık sonuç alındığını herkes söylüyor.

Bir büyük uzlaşma elde ettiler, herkesin bunun parçası olmasını istiyorlar ve büyük ölçüde başarılı da olacaklar. Bu dağılmakta olan, farklı vektörler çizen bir yapıyı aynı ve yeni bir doğrultuya sokma işlemidir.

Ve unutulmamalıdır ki, kalıcı sonuçları olacak ama "dağılmanın durdurulması" geçici karakter taşıyacaktır.

Türkiye'de hedeflenen dönüşümün yaratacağı deprem daha bitmedi, kimse heveslenmesin!

Devlet içi gerilimlerden söz etmiyorum, niyetlerden bağımsız olarak, düpedüz kriz dinamiklerinden ve sınıf mücadelelerinin keskinleşmesinden söz ediyorum.

Önümüzde bunlar var ve sol önümüzde bunlar olduğunu bilerek davranmalı.

Öbür taraf biliyor... Bu nedenle "büyük uzlaşma"ya solu dahil etmek için büyük bir çaba harcıyor.

Sol olmadan ilerleyemezler. Sol olmadan Avrupa Birliği'ne teslimiyet sürecini hızlandıramazlar.

Sol ise ortalamacı yaklaşımlarla ayakta kalamaz. Son 15-20 günde Ufuk Uras ve Taraf solcuları hızla yalnızlaştılar, yapılan uyarılar ve daha önemlisi yaşananların acı pratiği birçok kesim için ders oldu. Ne var ki, mutlak bir paradigma değişikliğine gereksinim var. AKP kendine demokrat, sonuna kadar gidilsin, çeteler tamamen çökertilsin, asker vesayeti sona erdirilsin söylemi solu kişiliksizleştiriyor. Sanki AKP demokrasi davasına ihanet etmiş gibi!

Bugün yaşananların doğrultusuna dair açık bir fikir sahibi olmadan devrimci bir tavır geliştirmek mümkün değil. Sol tuhaf tartışmaları ve küçük hesapları bırakarak meselenin adını koymalıdır. Gündemde emperyalist, piyasacı ve gerici bir saldırı vardır. Bu saldırıyı daha etkili kılmak için "düzen güçleri" yeniden yapılandırılmakta, bazı politika ve uygulamalardan arındırılmaktadır. AKP bu güçler arasında başat durumdadır hem güçlü olduğu hem de Türkiye'nin dönüşüm planına en uygun programa sahip olduğu için.

Gerçek budur ve sol ancak bu gerçeği kabullenerek siyaset üretebilir.

Gerçek buysa solun AKP'yi iki yüzlülükle, çifte standartla, korkaklıkla suçlaması büyük saçmalık değil midir?

Üstelik sonuna kadar gidiyorlar!

Bu işe sol itiraz etmezse, solun bütün meşruiyeti ortadan kalkar demiştik. Davaya konu olan "Ergenekon" örgütünün Sivas katliamı ve benzeri olaylarla bağlantılandırılmasının amacını yazmıştık: Bütün Türkiye tarihinin asker vesayetine direnen demokratlara karşı işlenen suçlardan ibaret olduğunu kabul etmemizi istiyorlardı.

Kafasız solcuların yardımıyla konu İttihat Terakki geleneğine bağlandı. "Devrimci duygular"la bu tarihsel keşif selamlandı, şimdi durum şudur:

Ergenekon İslamcıları zor durumda bırakmak ve kaos yaratmak için Sivas katliamını gerçekleştirmiş, Uğur Mumcu'yu öldürmüştü. Neden bunu yapmıştı? Çünkü gerçekte demokrat olan ve Türkiye'nin özgürleşmesi için mücadele eden İslamcıları iktidardan uzak tutmanın yolu ortamı terörize etmekti.

Ergenekon, aynı nedenlerle, solu ve alevileri dincilere karşı kışkırtmak için Gazi olaylarını başlatmıştı.

Ergenekon Kürtleri dinden uzaklaştırmak için PKK'yi kurmuş ve Kürtleri isyana teşvik etmişti.

Ergenekon 12 Eylül öncesinde "masum" sağcılarla "masum" solcuları birbirine kırdırtarak kendi iktidarını güvenceye almıştı. Aynı Ergenekon 12 Mart öncesinde de devrimci gençleri kullanmış, onları "kargaşa" yaratmak için yönlendirmişti.

Böyle gidiyor!

15-16 Haziran'ı henüz hatırlamadılar, bir katkı da bizden: 1970'de ayağa kalkan emekçi kitleler farkında olmadan Ergenekon terör örgütüne hizmet ediyorlardı!

Evet, Türkiye'yi sınıf mücadelelerinden, sağ-sol ayrımından, ideolojilerden arındırmak için de kullanıyorlar Ergenekon destanını. Temel eksen demokratlar ve devletçiler!

Ve sol hâlâ demokrasi paradigmasının esiri olduğundan "bütün direnci"ne rağmen tam olarak kurtulamıyor bu zorlu girdaptan.

Hiç kuşkumuz yok, devlet ve onun içindeki örgütlenmeler, geçmişte de bugün de her tür toplumsal dinamiği kontrol etmek, kendine bağlamak, rayından çıkarmak ya da kirletmek için tezgah kurar, her yere sızmaya çalışır, suç işler, işletir.

Ancak burada esas olan, emekçilerin uyanışının engellenmesi, sosyalist hareketin bastırılması ve anti-komünizmin canlı tutulmasıdır. Çeteler de temelde bunun için vardır, komplolar da, cinayetler de, dinci bağnazlık da, liberal sahtekarlıklar da...

Bunu kavramadan "demokrasi" paradigmasıyla süreci kavramaya çalışıp konum alanların tamamı önce kendi ayaklarına kurşun sıkacak, sonra da anti-komünist, karşı-devrimci bir misyonun figüranı haline geleceklerdir.

Büyük uzlaşma solu çağırmaktadır. Geride kalan, uzlaşmayan sol olmalıdır.

[email protected]