Eski devletle yeni devlet arasındaki fark

Ergenekon süreci, eski devlet yapılanmasının tasfiyesi ve yerine yenisinin konmasından ibaret bir işlem değildir. Böyle bakılırsa, “eski kötülerin yerine yeni kötüler geldi” denir, çıkılır. Yani, bir zamanlar kontrgerilla, derin devlet birilerinin elindeydi, şimdi ise AKP-Cemaat ikilisi onların yerini aldı…

Bu kadar basit mi?

Ergenekon kapsamına sokulan birçok ismin kontrgerilla ile, devletin suç örgütlenmesi ile ilgisinin olmadığı mutlak gerçeğini bir kenara koyalım. Ergenekon sürecinin eski ya da yeni herhangi bir “suç örgütü”nü tasfiye etmek gibi bir amacının olmadığını da…

Devletin eski yapılanmasıyla şimdiki arasındaki farka değinelim. Eskiden devletin açık ve örtülü mekanizmaları düzeni, düzenin çıkarlarını halka karşı savunurdu. Asker, yargı, polis, istihbarat ve diğerlerinin önceliği “Anayasal düzenin korunması”ydı. Halka karşı, sola karşı, emeğe karşı koruyorlardı mevcut düzeni. Cinayetler işlendi, insanlar yığınlar halinde tutuklandı, darbeler yapıldı. Amaç aynıydı…

Düzen korunacaktı. Hükümetler değişti, birbirinden nefret eden ya da eder gibi yapan partiler ardı ardına hükümet oldu, yıllarca ülke yönetti ama tek tek her birinden daha önemli, daha derin bir süreklilik vardı, o baki kalmalıydı.

AKP de buna işaret etti, “bu ülkede hükümetler iktidar olamıyor, onların üstünde bir güç var” yakınmasını hep gündemde tuttu. “Vesayet” dedi, “millet iradesi hiçe sayılıyor” dedi…

Ancak…

AKP düzeni koruyan devlet mekanizmalarından kurtulurken, yerine dar anlamıyla kendi iktidarını koruyan bir örgütlenme yarattı. Devletin düzeni halka karşı koruma işlevinin üstüne, AKP iktidarını her şeye karşı koruyan işlevi eklendi.

Yani, özgürlüklerin alanı iyice daraldı.

Bir zamanlar anayasal düzeni değiştirmeye kalkmakla suçlanırdı insanlar. Şimdi hükümeti devirmeye çalışmak en ağır suç!

Aradaki fark küçümsenecek bir fark değil. AKP “eskisini tasfiye etti, kendi devletini kurdu” basitliğiyle ele alınamaz olup bitenler.

Ergenekon ve diğer davalarla bugünkü gerici koalisyonun dokunulmazlığını kazanmaya çalışıyorlar. Dokunulmazlık askeri darbelere karşı değil… İstiyorlar ki, hiçbir biçimde dokunulmasın. Bu nedenle en küçük bir eleştiri bile artık “örgütlü kalkışma” suçlamasıyla yargılanıyor.

Sol yıllarca düzen değişikliği için mücadele etti, devletle karşı karşıya geldi. Sol düzen değişikliği arayışından vazgeçemez. Sömürü, eşitsizlik ve zorbalık üzerine kurulu olan düzen değişmelidir. Bu suç filan da değil.

Devrimcilik de suç olamaz.

Devrim bir şeyin devrilmesidir.

O şey nedir ki?

Düzen değişikliği olacaksa, hükümet hayda hayda değişecek!

Hükümeti düşürmeye, devirmeye, değiştirmeye çalışmak… Bu tek başına nasıl suç olabilir ki?

Diyelim ki, İngiltere’de bir yolsuzluk skandalının ardından iki bakan istifa etmek zorunda kaldı, halk tatmin olmadı “hükümet istifa” diye sokağa döküldü, sonunda başbakan da geri adım attı, Hürriyet ya da Zaman manşetten “İngiltere’de hükümet düştü” diye haber yaptı. Suç mu işlemiş olacaklar! Buna “hükümet devrildi” de diyemez misiniz? Hatta “halk hükümeti devirdi” diye başlık atan çıkmaz mı?

Siyaset yapıyorsanız ve mevcut siyasi iktidara karşıysanız, onun gitmesini isteyeceksiniz, doğal ki… Bu istek suç olamaz, suç bu istek doğrultusunda yapılanlarda olabilir ya da olmaz. Bazı durumlarda insanlar bunun sonuçlarına da katlanır. Ama “hükümeti değiştirmeyi istemek”, asla suç olamaz.

Ne yani, “Tayyip Bey lütfen istifanızı veriniz, biz kullarınızı bahtiyar ediniz” mi diyeceğiz!

Anlayacağınız, “eski derin devlet gitti, yerine AKP’ninki geldi” çok yüzeysel bir değerlendirme. Eskisi düzenin kılıcıydı, şimdiki ise hükümetin!