Erdoğan konuşunca...

Kemal Okuyan'ın "Erdoğan konuşunca..." başlıklı yazısı 25 Mayıs 2013 tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

(Bu yazıda Başbakan’a hitap ederken birinci tekil şahıs kullanılması saygısızlık olarak anlaşılmamalıdır. Sürekli “ben” diyen bir siyasetçiye, “siz” demek onu önemsizleştirme çabası olarak görülebilirdi. Yanlış anlaşılmak istemem doğrusu…)

Erdoğan yine konuştu…

Bu sefer 50-60 yıl öncesine gitti. Nüfusun büyük çoğunluğunun yaşamadığı, medya ve eğitim sistemimiz sayesinde pek bir şey bilmediği bir dönemi hatırlatarak, kendi 10 yılını parlatmaya çalıştı.

Buna alıştık artık. İktidar partisi ya geçmişe dönüyor ya geleceğe gidiyor. Zaman makinesinde yolculuk. Bir ileri bir geri derken, bugünkü rezalet geçiştiriliyor.

“Valiler” diyor, “CHP’liydi”… “CHP il başkanları vali olarak atanıyordu”. Hızını alamıyor, “hangi demokraside bu kabul edilir” diye soruyor.

“Bugün iktidarda olan sensin” demek durumundayız.

Senin valin (evet, böyle demek zorundayız), seçimler yaklaşırken halka kömür ve erzak dağıtmıyor mu? “Yüzde 50 oy aldım, bürokraside istediğim atamayı yapamayacaksam” diye diklenen sen değil misin? Bizzat kendin “başkanlık olmayacaksa, hiç değilse partili cumhurbaşkanı olsun” demiyor musun?

Onlarca yıl öncesiyle hesaplaşmayı bırak, bugüne bak, kendine bak.

Bir yıl, iki yıl anlaşılır ancak artık 11 yıl oluyor, buna kim kanacak?

Geçmişte demokrasi, özgürlük filan yoktu… Şimdi de yok.

Siyaset “şimdi” üzerinden yapılır. Geçmiş ve gelecek bağlantısı, “bugün”le kurulur. Bugün, AKP diye bir parti hükümet, sen de Başbakan’sın. Geçmişten bugüne her şeyin sorumlusu filan değilsin ama bugün “iktidar”sın, halkın hesap soracağı makamdasın.

O hesabı vermemek için sürekli top dolaştırıyorsun. Kılıçdaroğlu aşağı, Kılıçdaroğlu yukarı. Neymiş, CHP Genel Başkanı ülkenin imajını zedeliyormuş. İhtiyaç yok ki!

Ülkenin imajı zaten yerlerde, bunun farkında değil misin? Egemenlerin sofrasında sırt sıvazlanmasına alışılmış, bilmiyor musun, insanın arkasından neler söylemekteler? Kerry efendi, “dostumuz” demiş Türkçe… Onlar “dost”luk bilmez, “dost”luktan anlamayanlara “dost” der!

İmajmış… Ülkenin imajını Ortadoğu’nun çileli sokaklarındaki yoksullara, zamanında mazlum edebiyatıyla ikna ettiğin kişilere sorsan… 3-4 yıl öncesine kadar heyecanla posterlerini taşıyan Suriyelilere, Filistinlilere örneğin?

Yanında korumaların olmalı ama...

Dediğim gibi “dost”larına sorma, onlar yüzüne güler, arkandan süpürürler!

Bugünden uzaklaş düne git, o da yetmezse 50 yıl sonrasına randevu ver. Çok mu üzerine gelindi, derhal Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’ye yüklen. Bugün yok sayılsın, Başbakan tartışılmasın! Siyaset böyle kolay...

Başbakan tartışılmasın, Esad tartışılsın.

Esad’la karşılaştırılmak ağırına gitmiş… Belki Esad’ın da ağırına gidiyordur! Ama sürekli olarak Esad’ı diline dolarsan, birileri de seni Esad’la kıyaslar ister istemez. Sen ona Esed dersin, başkaları da sana Recep!

Burası Türkiye… Kan gölüne döndürdüğünüz Suriye’nin değil, Türkiye’nin Başbakanısın. En azından şimdilik.

Son olarak… “Biz ufacık çocukların gece gündüz içip kafa kıyak dolaşmasını istemiyoruz. Uyanık olacak. Bilgiyle dolu olacak” demişsin… Ufacık çocuklara alkol satışı zaten yasak iyi ki yasak! Lakin kutsadığınız piyasa ekonomisi sayesinde evsiz-işsiz kalan gençlerimiz baliyle, tinerle idare ediyor, bilesin.

Bu arada “uyanık” derken neyi kastettiğini çok iyi anladık, bereket memlekette o anlamda “uyanık” olmak istemeyip de arada “kafası kıyak” olmayı tercih edenler hâlâ var.

“Bilgi” ise...

Okullarda kalmamıştı. Demek ki gece 22’den sonra bakallarda, büfelerde “bilgi” satılacak. Yoksa… Bu bir ayran markası mı? Hay Allah! Ben de “uyanık” bir vatandaş çıksa da ayran ismiyle rakı üretse diye düşünüyordum. Olsun, “bilgi” de olur…

Mesele “uyanık” birini bulmakta.

Zor, memleketin bütün “uyanıkları” sizde...