Dün... Bugün...

Kemal Okuyan'ın “Dün... Bugün...” başlıklı yazısı 21 Mart 2013 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Kendi toplumsal tabanında “terör örgütü ile işbirliği yapan hükümet” algısını ortadan kaldırmak için canla başla çalışan Erdoğan, Ankara ve İstanbul’da patlayan bombalardan, roketli saldırılardan sonra rahatlamış gibiydi.

Düne kadar herkesi ama herkesi “terör örgütü ile işbirliği” ile suçluyor, sözgelimi CHP ile PKK arasında bir ittifak olduğunu iddia ediyor, yaygın gözaltı ve tutuklamaları “teröre karşı kararlılık”la açıklıyordu. Sonra “yeni açılım” geldi, “İmralı süreci”, müzakereler filan… AKP tabanı edilgen bir tabandı her zaman ama köken itibariyle muhafazakar, milliyetçi bir söylemin alıcısıydı, bu kadar kolay adapte olmakta zorluk çekiyordu doğal olarak. Bunların en azından bir bölümü “AKP yine teröristlerin hedefi, genel merkeze saldırıldı, merak edecek bir şey yok” demişlerdir.

Birkaç gündür dikkat ediyorum, Newroz kutlamalarını haber yapan gazetelerin önemli bölümünde “örgüt flamaları”nın da açıldığı yazılıyordu. Henüz bayrak demiyorlar ama “bez parçası” ya da “çaput” diye nitelendirmekten vazgeçtiler. Ancak önceki geceki saldırılardan sonra hükümet yetkilileri, saldırı yerinde başka bir örgüte ait “bez parçası” bulduklarını açıklıyorlardı.
Özetle, bu ilkel dilden vazgeçmiyorlar.

PKK ile normalleşme yaşarken, mutlaka yeni “düşman”lara gereksinim duyacaklar.

Normalleşmeye itirazım yok ama aptal yerine konmasak iyi olacak. Örneğin Kürt siyasetçilerinin “provokasyona dikkat” diye açıklama yapmaları… Paris’teki cinayetlerle Ankara ve İstanbul’daki bombaların arkasında aynı gücün olduğunu söylemeleri…

“Düne kadar” demiştim az önce… Evet, düne kadar Türkiye’de az bomba patlatılmadı “Kürt özgürlüğü” adına… Bunların bir bölümünün stratejik bir anlamı filan da yoktu, bazıları Türkiye’de emekçi hareketin, toplumsal muhalefetin yükseliş dönemlerine denk geldi ve zaten zayıf, titrek olan o yükselişin önünü tıkadı. “Provokasyon”un “p”sini dile getirenler tehdit edildi, “düşman” bellendi.
Düne kadar böyleydi, bundan sonra… Provokasyona izin verilmesin!

AKP mi vermeyecek?

Türkiye’de her şey çok hızlı, siyaset dışında itilmiş geniş kesimleri iyice sindirecek kadar hızlı gelişiyor ama her şeyin bir sınırı var.
O “savaş”ta taraflar, kendi dışlarında kalanları sindirmeye yöneldiler. Savaşların mantığı biraz böyledir ama unutmayalım, Türkiye halkların karşı karşıya geldiği çok kanlı bir hesaplaşmaya gitmediyse, bu biraz da “savaş” algısının yaygınlaşmamasının sonucuydu.

Şimdi “barış” için aynı sindirme taktikleri uygulanacağa benziyor. Hükümet bu konuda kararlı… Ve diğer taraftan da benzer sinyaller gelmeye başladı. Bu “barış”ı benimsemeyenler “düşman” ilan edilecek besbelli.

Daha ortada bir şey yok, karşılıklı jestlerle gidiyor her şey… Hükümetin projesine, önerilerine ilişkin hiçbir ipucu yok. Öte yandan her şey ortada, çünkü AKP’yi iyi biliyoruz, hedeflerini, gizli ve açık gündemini…

Ne yapacağız, “dün dündür, bugün bugün mü” diyeceğiz?

Açık söylemek gerekirse, Türkiye’de piyasacı, İslamcı, Amerikancı bir sürece kesinlikle ikna olmayacaklar var. Bunların hepsine Ergenekoncu ya da provokatör demek, bu saatten sonra mümkün olmayabilir.

Ve bu saatten sonra, yarın bazıları için bir kez daha “faşist AKP” demek de imkansızlaşabilir