Dostlar, düşmanlar...

Dünkü yazımda Oya Baydar’ın “Kürdistan Kürtlerindir” çıkışına değinmiş, bu yaklaşımın Kürtlerin statüsüne ilişkin tartışmaların Kürtlerin nasıl bir toplumsal düzende yaşayacağı tartışmasının önüne geçmesinin ürünü olduğunu belirtmiştim.

Kürt sorununda konunun özü, yani program artık hiç tartışılmıyor. Büyük bir belirsizlik var.

Daha büyük bir belirsizlik ise, “dost” ve “düşman”ın ayırt edilmesinde…

Suriye’deki en önemli Kürt örgütü PYD’nin lideri Salih Müslim Türkiye’ye geldi, MİT ve Dışişleri Bakanlığı yetkilileriyle görüştü. Bundan daha doğal bir şey olamaz elbette. Bölge karışık, dengeler sürekli değişiyor, herkes birbiriyle pazarlık halinde…

Ancak PKK çizgisindeki PYD’nin lideri Müslim’in görüşmelerden sonra yapmış olduğu açıklamayı doğal diye geçiştirmek mümkün değil.

Müslim, örneğin şöyle demiyor: “Bölgede sıcak çatışmalar sürerken, kuzey komşumuz Türkiye’yi de ilgilendiren bir dizi başlıkta görüş alışverişinde bulunduk. Karşılıklı hassasiyetler konuşuldu, yanlış anlamaları gidermeye çalıştık. Her iki taraf açısından da verimli görüşmeler oldu.” İçeride ne konuşulursa konuşulsun, normali budur.

Ancak artık buralarda normal diye bir şey kalmadı. Müslim, son derece rahat bir biçimde daha önce birkaç kez değiştiği sonucu çıkardığımız safını yeniden ilan etti ve “biz başından beri muhalefetin parçasıyız, Esad’ın devrilmesini, rejimin yıkılmasını istiyoruz” dedi.

Ve ekledi: “Türkiye’nin dostuyuz…” Türkiye’den kastettiği, kuşkusuz AKP iktidarıdır, söylediklerinden bu kolayca çıkarılıyor.
Bütün bunları ciddiye almalı mıyız? Yoksa bölgede siyaset böyle yürüyor, fazla takılmamak gerek diyerek bir sonraki adımı mı beklemeliyiz?

Program yok… İttifaklar sürekli değişiyor ya da değişebileceği söyleniyor. Her seçenek dillendirildi, savunulmayan bir şey kalmadı!
Son sürecin başında Ahmet Türk, “bizi anlayın” demişti. Sorun şu, anlamak için takip edebilmek gerekiyor. Örneğin Rojava Devrimi’ne ilişkin çok şey yazılıp çizildi, “Suriye’de yeni bir hayat kuruluyor” dendi, solda bundan heyecanlananlar oldu. Aynı kişiler Müslim’in açıklamalarından da heyecanlanmışlar mıdır bilmiyorum. Devrim başka, diplomasi başka da denebilir kuşkusuz.

Ancak artık anlamak bir yana, takip etmek imkansız hale geldi.

Kürt sorununda 1960’larda solun ilan ettiği insani, ahlaki ve siyasi konumlanışın üzerine tek bir şey söylenmesi artık mümkün değil.
“Bölge gerçeklerinden uzaksınız” eleştirisinin ise bir hükmü yok herhalde… Kapalı kapıların ardına giremiyoruz, bakın o doğru!