Dindarlar ve solculuk...

Tam da bunu, AKP iktidarının sermaye ve gericilik adına bir buzkıran olduğunu, yolu açacağını ve ardından o güzergâhın normalleştirilmeye çalışılacağını söylüyorduk. 2015 Genel Seçimlerinin, günlük soL’un büyük bir isabetle dün “Efendiler biraz ciddiyet” diye manşete taşıdığı tuhaflıklarının kaynağında bu vardır: AKP’siz AKP rejiminin topluma alıştırılması.

AKP gider-gitmez bunu tartışmıyorum, zaten düzen açısından AKP’siz AKP rejiminin sürdürülmesi bir önkoşul.

Çok özet geçelim, AKP emekçi sınıflara ve kamucu kültüre dönük ağır, karşı-devrimci bir saldırı yürüttü. Bu saldırıyı uçlara taşıdı. AKP’siz AKP rejimi demek bu saldırının azıcık törpülenmesi, istikrara kavuşturulması ama içeriğin olduğu gibi korunmasıdır. Düzen muhalefeti buna taliptir, etkili çevrelere bu açıdan güvence verip durmaktadır, dahası toplumu buna alıştırmaktadır.

AKP arada büyük güçlerle zaman zaman yaşadığı gerilimlere rağmen, emperyalist ülkeler ve NATO ile ilişkileri de uçlara taşımış, uluslararası hukuku ve kamuoyundaki çekinceleri hiçe saymıştır. AKP’siz AKP rejimi için adaylıklarını ilan edenlerin NATO’yu, Avrupa Birliği’ni lafta da olsa dert etmemeleri yine uluslararası alandaki hâkim sınıf ve ülkeleri rahatlatmak ve onlardan gelen yönlendirmelere açık olunduğunu göstermek içindir. Bunun sonucu, Türkiye toprağında özellikle 60’lardan beri solun en önemli özelliklerinden biri olan Amerikan karşıtlığının, emperyalizm ve NATO karşısındaki devrimci hassasiyetin aşındırılmasıdır. 

Din konusunda da benzer bir operasyon yürütülmektedir. 

Selahattin Demirtaş’ın “solcu Allahsız olmak zorunda değil” çıkışı, bu operasyonun parçasıdır ve seçmene hitap etmek için söylenmiş bir söze indirgenemez.

Karşımızda açık bir eksen kaydırma girişimi var. Türkiye’de AKP iktidarında yaşanan süreci, inançlı insanların üzerindeki baskıların kaldırılması biçiminde herhalde formüle edemeyiz. AKP, zaten yerlerde sürünen laikliğe öldürücü bir darbe indirmiştir ve sorun tamamen budur. Dinsel kural ve referansların siyaset, hukuk ve kamusal alanı belirlemesi ciddi boyutlara ulaşmıştır ve Türkiye buna alıştırılmaya çalışılmaktadır. Buzkıran olarak yolu açan AKP’nin ardındaki kuyruk uzamaktadır.

Aydınlanma çağı ve aydınlanmacı birikimi karşısına alıp, solu, inançlı insanları dışlamakla suçlamak, bugünkü dinselleşmeye ortak olmaktır. Türkiye’de geçmişte inanç ve ibadet özgürlüğünün belirgin ve sistematik bir biçimde kısıtlandığı iddiası açık bir çarpıtmadır. Birçok dönem, tersi geçerlidir. Bununla birlikte, kimi uygulamalarla solun ne gibi bir alakası vardır ki! Sosyalizm bu ülkede hiç iktidar olmamıştır.

Dahası Türkiye’de sosyalist hareketin dindarları dışladığı, sol içinde inananlara saygısızlık edildiği görülmemiştir; bu karalamaya itiraz edilmelidir.

Siyaset alanı, insanların inançlarının teşhir edildiği bir yer olamaz. Bu suçtur. Bu, Türkiye’de laiklik hukuken bitirilse de suçtur. Tarihsel olarak suçtur. 

Komünistler, inancı ne olursa olsun, insanları bu suça karşı mücadeleye çağırmaktadır.

Piyasacılığın, Amerikancılığın, gericiliğin meşrulaşmasına, normalleşmesine izin vermeyeceğiz.