Defne’de...

Yazdan kalma hava denir ya, işte öylesine güneşli bir gün… Şubatı yarılamışız, ettiğimiz lafa bakın! Ama öyle, bu yıl bazı yörelere kış henüz gelmedi. Bunu fırsat bilip, yoğun programın arasındaki boşlukta kısa bir yürüyüşe çıkıyoruz. Zeytin, defne ve portakal ağaçları iç içe geçmiş, doğal orman vasfını hâlâ koruyan bir yeşilliğin yanındayız.

Orhan Aydın gerilerde kalıyor, zeytin ağaçlarının arasından kendini gösteren turuncu güzelliği görüntülemek için. Sonra kucağı dolu geliyor, fotoğrafladığı bahçenin sahibinin hediyesi portakallarla…

Biraz ilerliyoruz, hoş bir ev dikkatimizi çekiyor, şöyle bir duralıyoruz, içeriden biri çıkıyor, “buyrun” diyor, “bir çayımızı içesiniz…” Teşekkür ediyor, başka bir zaman için söz veriyor, yürümeye devam ediyoruz.

Hemen sonra elinde iki gül fidanıyla bir adam yaklaşıyor, bahçesine dikecek besbelli. Orhan merhabalaşıp, “gül müdür o” diye soruyor. “Güldür, buyrun bir tanesini…”

Tanıdıkları için değil… Antakya’da, Harbiye’de, Defne’de insanlar böyle. Paylaşımcı, dost, açık…

Pek yakınlarda, sınırın öte tarafında kendileri gibi yaşayan, gülen, tasalanan insanların acımasızca katledildiğini biliyor, kızıyor, kaygı duyuyorlar. Ama insana ait olanı korumak için kararlılar.

Defne’ye Sevra’ya destek olmak için geldik. Ataol Behramoğlu var, Nihat Behram var, Orhan Aydın var, Ekin Onat var, Yunanistan Komünist Partisi’nin Avrupa Parlamentosu milletvekili sevgili dostum Babis Angourakis var. Gittiğimiz yerlerde “ziyaret sebebimiz”i soruyorlar. “Sevra Baklacı” yanıtında yüzler gülüyor, dost bakışlar daha bir güzelleşiyor. Bu kadar yaygın bir ilgiyi açıkçası ben de beklemiyordum. Ancak ne bir yapaylık var ne de bir hesap. Her şey, fotoğraflanan portakalların ikramı kadar doğal.

Zaten yoğun bir katılımın olduğu etkinlikte anladım ki, Defneliler Sevra’da kendilerini bulmuş, ona bu nedenle sahip çıkmışlar. Bazı yerlerde insanlar kendileri gibi olana güvenmez, burada farklı bir durum var, kendilerine ait olanı en yalın, en doğal ve en cesur biçimde taşıyanı benimsiyorlar.

Ben de konuşmamda Sevra ile partisini buluşturan neydi, onu anlatmaya çalıştım. Defne’de “iyi insan”ı tarif eden paylaşımcılık, aydınlık olma, adaletsizliğe boyun eğmeme, barıştan yana olma, tutarlılık, eşitsizlikleri kabullenememe gibi özellikler siyaset düzleminde kendi yerini doğal bir biçimde bulmuştu.

Bunlar güzel… Öte yandan, hayatın gerçekleri var. Savaş tehlikesi, mezhepsel ayrımcılık, yoksulluk, işsizlik… Hatay ilinin toplamında şehrin dokusunu tamamen tahrip eden berbat bir yapılaşma. Kontrolden çıkmış gibi…

Bütün bunların üstesinden gelebilmek, büyücek bir ilçede insanı yerleşim yeriyle birlikte ayağa kaldırabilmek için seferberlik gerekecek. Halkın kendi örgütlülüğü, dürüst ve yaratıcı bir yerel yönetim ve Türkiye’nin entelektüel birikimi yan yana geldiğinde, başarılabilir ve yeni bir örnek yaratılabilir.

Güzel de olur, yakışır da…