Darbeden Kurtulduk Madem, Şimdi Memleketi Kurtaralım!

Anlaşılıyor ki, AKP hükümetine karşı homurdanan, "bir şeyler yapmak gerek" diyen subayların önemli bölümü bundan yıllar önce paçayı kaptırmış, işin içine CIA, emniyet teşkilatı, MİT girmiş, o ana kadar güle oynaya hiçbir denetim olmaksızın kullanılan "örtülü" mekanizmaların bazıları yakın takibe alınmış, kimi generallerin özel yaşamı ve de akçalı ilişkileri dosyalanmış sonra da bütün bunlar hem tasfiye, hem etkisizleştirme, hep terbiye etme amacıyla kullanılmış...

Şimdi son aşamaya gelindi ve daha önce yapmış olduğumuz saptama, açık bir biçimde doğrulanıyor: ABD herkesi "Amerikancı demokrasi"de uzlaşmaya doğru ittiriyor...

Eğer Türkiye'de sistemin temel kurumlarından söz edeceksek AKP, TSK, yargı kendilerine açılan kapıdan geçmek zorunda kalacaklar. Buna direnmenin sonuçlarını herkes görmüş durumda, son bir haftadır dillerden düşmeyen "ortam yumuşatmalı" sözü "eyvah iş kontrolden çıktı" telaşından çok, aralanan kapıdan duyulan huzurun ürünü.

Bu saatten sonra sistemin iç dinamiklerinin bu kapıyı kapatacak bir farklı vektörel kuvvet üretmesini kimse beklememelidir.

Bir boyutuyla bu iş bitmişir. Sürtüşmeler sürer, gerilimler ortaya çıkar, beklenmedik çıkışlar olur, generallerin değil de 1923'ün tasfiyesinin yarattığı sarsıntı ve sancı sürer ama bu saatten sonra kimse "statükocularla değişimcilerin iktidar kavgası"ndan söz edemez.

Yanlış anlaşılmasın, bu kodlama bana ait değil... Hep öyle deniyordu, kolaylık olsun diye kullandım.

Bir eşik açıldı, şimdi Türkiye'de sermaye egemenliği öznel dirençlerle değil, nesnel dirençlerle uğraşacak ve daha önemlisi Türkiye soluna, hatta şu ana kadar etkisi pek hissedilmeyen işçi sınıfına alan açılacak. Ne iyi oldu demiyorum, ortaya çıkan yeni durumdan söz ediyorum.

İyi olduğunu söyleyenler var. On gündür yazıyoruz, Ergenekon operasyonunun kıymeti harbiyesi "demokratikleşmenin önünü açması" "darbeler dönemini kapatması" filan değildir. Operasyon, sistemin içinde emperyalizmin ve sermayenin yönelimlerine şu ya da bu nedenle fren oluşturan odakların etkisizleştirilmesidir. Medyatik boyutuyla söylüyorum, Hüseyin Kıvrıkoğlugiller değil de Hilmi Özkökgillerin ayakta kaldığı bu çekişmeden sola ve işçi sınıfının payına ne düşeceğini hep beraber göreceğiz. Daha Amerikancı, daha itaatkar, daha gerici, daha liberal, daha piyasacı bir Türkiye'de solun başına talih kuşu konmaz. Konar da, pisler çeker gider, siz de utanç kirini taşır durursunuz!

CIA yardımıyla kurtulan Türk demokrasisine şapka mı çıkaracağız?

Peki öbür taraf? Madem medya kişilere odaklanıyor, oradan devam edelim. Artık gizlisi saklısı yok, "1 numara" dendiğinde herkesin aklına Hüseyin Kıvrıkoğlu geliyor. İş oralara uzanır mı, bilinmez. Ancak emekli genelkurmay başkanlarından biri pat diye bu işlerin merkezine oturup "akil adam" edebiyatı yapıyorsa, bir başka genelkurmay başkanına "çılgın adam" muamelesi yapılması elbette mümkündür.

Benim açımdan Kıvrıkoğlu ve diğerlerinin çılgınlığı, ABD'nin gereksinim ve yönelimlerini hesaba katmadan Amerikancı bir konumu korumaya kalkmaları, bu olmadığında bu kez ABD'ye mevcut sisteme dayanarak, işçi ve sol düşmanlığını ve de halk düşmanlığını sürdürerek kafa tutmaya, hadi bu ağır kaçtı, sert yapmaya yeltenmeleridir.

Bu gerçek bir çılgınlıktır. Karşılığı yoktur.

Ama daha ötesini yapamazlardı. ABD'yi ve sermaye sınıfının önemli bazı aktörlerini "ikna etmek" üzerine kurulu bir mücadele stratejisinden başka ne çıkartabilirlerdi ki?

Ve en önemlisi, ABD'ye dönük kırgınlıklarının merkezinde Kürt sorunu ve Kıbrıs dururken başarısızlıktan başka ne bekleyebilirlerdi?

ABD'ye Kürt kartını teslim eden, Kürt düşmanlarıdır, Kürt inkarcılarıdır. Başından beri var ve en küçük bir esneme, düzeltme gereksinimi duymadan "dış mihrak" deyip geçtiler. Kürt düşmanlığını körükleyerek ABD'ye kafa tutulamaz. Kürt düşmanlığını körükleyerek ABD'ye alan açılır, nitekim açtılar da.

Kıbrıs... Kıbrıs'a Türkiye'yi çeken de, onu orada kilitleyen de ABD'dedir. Bölünme ABD'nin işine yaradı. Türkiye ABD sayesinde 1974'ten beri orada durdu. Adanın kuzeyine kir, kan, her tür rezillik aktı. Şimdi "uzlaşma" oraya da yansıyor. Artık yeni bir evreye geçecekler, piyasa hareketlerine tamamen açık, NATO'ya daha sokulgan, hatta bir süre sonra ona üye yapılan, AB'ci, vıcık vıcık bir Kıbrıs!

İyi mi? Kötü! Peki işgalin sonsuza değin sürdürülmesiyle mi durdurulacaktı bu süreç? Kıbrıs'ın bu hale gelmesi zaten işgalle mümkün oldu! Yunan milliyetçiliği, Denktaş hanedanlığı, bütün bunlar emperyalizme hizmet etti, şimdi süreç tamamlanıyor, Kıbrıs'ta zaferlerini taçlandırıyorlar.

Evet, bir evre geride kaldı.

Birileri hâlâ aktörler arasında taraf tutmaya çalışsın, biz programa ve inisiyatifin kimin elinde olduğuna bakmaya devam edeceğiz. Tasfiye edilmekte olan ekibin bir programı yok, açmazlarını dile getirdim. Ve en önemlisi "öbür taraf" yok. Kazanan somut aktörler değil. Evet, gün Gül'ün, Özkök'ün, Bahçeli'nin. Ama Türkiye'de şimdi artık çok daha belirgin ve frenlerinden kurtulmuş piyasacı, Amerikancı, gerici bir program yürürlüktedir. Sermayenin bütün aktörleri bu yeni duruma göre konumlanacaklardır.

Sol ise "taraf" edebiyatını bırakıp kendini derhal kendine yakışır bir biçimde konumlandırmalıdır. Bırakalım Özkök'ün güvenliğiyle CIA ilgilensin bizim payımıza sermayeye karşı, sömürüye karşı, gericiliğe karşı, emperyalizme karşı mücadele düşsün!

[email protected]