Darbecileri Ne Yapalım? KEMAL OKUYAN

Ergenekon operasyonunun anlamı üzerine bir dizi şey söylüyor, AKP'nin hangi amaçla hareket ettiğini anlatmaya çalışıyoruz ya, bekleneceği gibi "işte darbecilere sahip çıktılar", "çetecilerle kol kola girdiler" "övgü"lerini alıyoruz. Başka çareleri yok, tepetaklak yuvarlanıp içine düştükleri "işbirlikçi-gerici" koalisyondaki yerlerini rasyonalize etmek için saçmalayacaklar. Bunlara yanıt yetiştirecek değiliz.

Ancak bir mesele ortada duruyor: Darbeciler ve çeteciler... Onlara karşı ne yapacağız? AKP'ye karşı çıkıyorlar diye kanlı bir geçmişi (ve bugünü) sineye mi çekeceğiz?

Yani bizler, Amerikancı, piyasacı, gerici AKP'ye karşı mücadele yükseltilmeli derken, örtülü bir biçimde darbeciler ve çetecilerle işbirliğine açık olduğumuzu mu söylemiş oluyoruz?

Sermaye egemenliğinin mekanizmalarını kavramadan bu sorular sağlıklı bir biçimde yanıtlanamaz.

İddia şu: Türkiye'de başından beri, kendi iktidarını korumak için her türlü önlemi alan "bürokratik elit", Soğuk Savaş döneminde bu önlemlerle ABD'nin gereksinimleri örtüştüğü için istediği gibi at koşturdu, katliam düzenledi, cinayet işledi, darbe yaptı. Şimdi ABD desteği çekti, patronlar da demokratikleşme istiyor, bunu hazmedemeyen "bürokrasi", daha önce kurmuş olduğu "derin" örgütlenmeyi kullanarak iktidarını sürdürmeye çalışıyor.

O halde ne yapılacak? Türkiye'de hemen her kesimin işine yarayacak olan demokratikleşme hamlesi için bürokrasinin direnişi kırılacak, "derin devlet" tasfiye edilecek!

Burada doğrular tamamen yanlış bir sistematiğin içine yerleştirilmiştir.

Bir kere, Türkiye'de sınıfsal dengelerden bağımsız bir "bürokratik elit iktidar" olduğu tezinin hiçbir dayanağı yok. Doğrusu, sermayenin egemenliğini pekiştirmek için çok özel roller üstlenen kadro ve kurumların başka örneklerden daha fazla özerklik kazandıkları. Bu özerkliğin sınırları kapitalizm geliştikçe daraldı, daralmaya devam ediyor.

Peki Türkiye'de sermayenin egemen olduğunu söylemek neden önemli? Önemli çünkü, iktidarda "bürokratik elit"in ya da TSK'nın olduğu kabul gördüğü andan itibaren, bugün yaşananları kavramanız olanaksızlaşıyor.

Hiç çekinmeden söylemek istiyorum ki, sermaye sınıfı biraz palazlandıktan ve emperyalizmle ilişkiler yoluna sokulduktan sonra, sözü edilen elit sadece ve sadece sermaye ve ABD'ye hizmet etmiştir. Bunu yaparken kendi konumunu korumuş, kişisel ve de kurumsal rant olanağı yaratmştır. Ancak unutulmamalı, en büyük operasyonları olan 12 Eylül'de faşist generaller başka hiçbir askeri diktatörlükte görülmedik ölçüde açıktan sermayecilik yapmış, Amerikancılıklarını gizlemek için herhangi bir çaba içine girmemişlerdir. Öyle ki, cuntaya patronlardan direktif yağmış, despot paşalar konu ekonomiye geldiğinde patron sınıfının en pespaye temsilcileri karşısında ezik büzük durmuşlardır.

Daha önceki darbelerin, katliamların, cinayetlerin temel amacı Türkiye'de solun etkisinin kırılması, toplumun sindirilmesi ve ABD planları için daha elverişli bir coğrafyanın yaratılmasıydı.

Bunu herkes mi söylüyor?

Herkesin söylediği bu değildir. Söylenen, Türkiye'de demokrasiyi kesintiye uğratarak kendi iktidarını sürdürmek isteyen devlet içinde örgütlü bir kesim olduğudur.

Bu kafayla şimdi Ergenekon diye kodlanan örgütlenmenin 6-7 Eylül olayları dahil olmak üzere, bütün kanlı eylemlerden sorumlu olduğunu yazmaya başladılar. 1 Mayıs, Sivas, Gazi... Artık aklınıza ne gelirse...

Devletin kirli işler için kadroları vardır, örgütlenmeleri vardır. Bunların belli bir sürekliliği olduğu da doğrudur. Ancak iddia edilen, bunun kendi başına bir iktidar odağı haline geldiğidir.

Bunu söyleyerek sermayeyi, emperyalist ülkeleri, sağı, dincileri, hatta MHP'yi aklıyorlar. Nasıl mı? Kamuoyunu bütün bunları aşan, "başka" dayanakları olan bir örgütlenmenin varlığına ikna ederek.

Oysa böyle bir şey olabilir mi? Hep söylüyoruz, Türkiye'de sermayenin kolektif çıkarlarına ve emperyalistlerin yönelimlerine "aykırı", hatta onlarla "uyumsuz" bir "karanlık proje"nin hayata geçme şansı yok. Sistemin kadrolarının kendi başlarına iş yapması, kendi çıkarları için hareket etmesi mümkündür ama bu hareketlerin sermayenin ve emperyalizmin sistematiğini bozmasına asla izin verilmez. Israr edeni maymun ederler.

O halde, bizim önceliğimiz sermayenin ve emperyalizmin bugünkü hedef, tercih ve yönelimlerine odaklanmaktır. Aktörlere takılıp kalmak anlamsızdır.

Bizim AKP karşıtlığında ısrar etmemizin nedeni, AKP'nin emperyalizm ve sermaye açısından vazgeçilmez olması değildir. AKP'den vazgeçebilir, hatta onu dağıtmaya karar verebilirler, zorlukları olsa da... Burada önemli olan şudur: Sermayenin de, emperyalist ülkelerin de bugünkü temel yönelimlerine denk düşen ve bu yönelimlere belli bir toplumsal taban oluşturan başka siyasi aktör bulunmamaktadır. Şimdilik...

Bu nedenle gönül rahatlığıyla "AKP'yi istemiyoruz" diyoruz. Diğerlerini istediğimiz için değil...

Diğerleri arasında... Darbeciler ve çeteciler için ne diyeceğiz?

Bugünkü burjuva Türkiye'de darbecilerin ve çetecilerin AKP'ye bir seçenek oluşturmaları mümkün değil. TSK'nın Türkiye'yi ABD ve AB'den koparıp Avrasya eksenine yerleştirmesi ancak bir fantazidir. Bunu hayal edenler olmuştur, asker ya da sivil bürokraside, hatta sermayenin içinde tek tük "yüzümüzü doğuya dönelim"ciler çıkmıştır ancak onların boyu Türkiye'yi yerinden oynatmaya yetmez.

Türkiye'yi yerinden sınıf güçleri oynatabilir.

O halde iki temel mesele var.

Deniyor ki, "Türkiye'de demokratikleşmenin önünü kesmeye çalışan bir güç var. Bu güç darbe yapacak. Buna tavır alalım." Ama Türkiye'de bir demokratikleşme süreci yaşanmıyor ki! Türkiye AKP'nin yardımıyla daha piyasacı, daha işbirlikçi, daha gerici bir ülke haline geliyor. Demokrasi bütün bunlardan bağımsız bir olgu mudur da, biz AKP'yi demokrasi adına savunacağız?

İddia ediliyor ki, "Türkiye'yi Avrupa Birliği'nden koparıp Rusya ve Çin eksenine yerleştirmek isteyen bir güç var. Bu güç durdurulmalı." Türkiye havada asılı, kendine yer arayan bir ülke midir de birileri onu oradan oraya koyacak? Üstelik ABD ve AB ekseni hayırlı mıdır, NATO üyeliği demokrasinin güvenliğini mi sağlamaktadır? Rusya ve Çin'le yakınlaşmak çok mu kötüdür?

Bugün darbeciler ve çeteciler işte bu bağlamda gündeme getiriliyor. "Tehlike var" deniyor. Hemen belirtelim, bugün eğer orduda Avrasyacı yönelimleri olanlar gerçekten tasfiye ediliyorsa, bu darbe tehlikesini azaltmaz, artırır. ABD gereksindiği zaman, eskisi gibi doğrudan olmasa bile, dolaylı biçimlerle TSK'yı devreye sokmak isteyebilir. İşte bu noktada, canını sıkacak unsurlardan arınmış bir TSK'yı tercih eder. Eğer liberal ve gerici basının dediği gibi, Ergenekoncular NATO'cu subayları YAŞ'ta temizlemeyi düşünüyorlardıysa ve hevesleri kursaklarında kaldıysa, şimdi TSK daha rahat "darbe" yapar, TSK'ya daha büyük güvenle darbe yaptırılır!

Tekrar olacak, Türkiye'de NATO planı olmadan, sermaye onayı alınmadan darbe olmaz, olursa bunun traji-komik sonuçları olur.

Peki Ergenekon operasyonunda gözaltına alınan, tutuklananlar arasında darbeciler, çeteciler yok mu?

Var. Bizim yapacağımız, bunların derdest edilmesinin nedenini anlatmak, emperyalistlerin tezgahından söz etmek ve bütün darbelerin, katliamların, cinayetlerin ortaya çıkarılması, bütün darbecilerin, çetecilerin, kontrgerilla şeflerinin ve katillerin yargılanması, bunların arkasındaki sınıfsal ve uluslararası güçlerin teşhir edilmesi için mücadele etmektir.

Görevimiz sermaye uşaklarının bıraktığı kuyruğu sallayarak "yakaladım" diye çığlık atmak yerine bir etobur dinazora dönüşen "kertenkele"nin peşine düşmektir.

[email protected]