Çelik’in dekoltesi

İki gündür bu köşede yer alan “sosyalizme dair güncel sohbetler”e devam edeceğiz… Bazen ara verecek, sonra toplumsal ve siyasal yaşamı sosyalizmin nasıl değiştireceğine ilişkin farklı örnekleri bıraktığımız yerden tartışacağız. Sosyalizmi bir hayal olarak gören ya da göstermek isteyenlere açık yanıtlar vereceğiz. Bugünkü rezilliği yıllarca sürdürmektense, sosyalizm için kolları sıvamanın “insan” açısından daha kolay olduğunu göstereceğiz.

Bugün ise bir mola…

Hüseyin Çelik molası. AKP Genel Başkan Yardımcısı, “kimsenin yaşam tarzına, kılık kıyafetine karışmıyoruz” dedikten hemen sonra, bir televizyon programında sunuculuk yapan kadının kıyafetinden şikayet etmiş. “Böyle de giyinilmezmiş, dünyanın hiçbir yerinde bu kıyafet kabul edilmezmiş…”

Televizyon seyretmiyorum, kadının kıyafetini en fazla tahmin edebilirim. İzleseydim, muhtemeldir ki, kadının kıyafetinden başka şeylere takılırdım. Seyretmiyorum derken, abuk subuk programlar yapıldığının farkındayım. Bu programlarda seyirci çeksin diye birçok örnekte sunucuların, hatta katılımcıların abartılı kıyafetler giydiği de herkesin malumu.

Zaten siyasi iktidar, biraz da televizyon kanallarının birbirleriyle bayağılık yarışına girmelerinin insanlarda yarattığı tepkiyi istismar ediyor. Tıpkı, alkol meselesinde olduğu gibi. İçip içip ortalığı birbirine katanlardan, sabah kadar gürültü çıkaran içkili mekanlardan, şişelerce bira içip direksiyon karşısına geçenlerden yalnızca yobazlar şikayetçi değil ki!

Ancak, bu rahatsızlığı, AKP’nin insanların yaşam tarzına müdahalesinden, toplumsal alanı dinsel kurallara bağlama çabasından ayırmak gerek. Çünkü AKP bugün gerçek bir “toplumsal tasarım” üzerinde çalışmakta. Bu tasarımda kadına, gençlere, sanata, bilime ve de özgürlüğe yer yok.

Daha iyi bir yaşam, daha insani bir düzen kurma iradesini de kırmak isteyecektir bu tasarımın yaratıcıları…

O düzen ki, zaten özgürlükleri kısıtlamadan, tersine özgürlük alanını genişleterek bayağılığı ve insanı esir alan kimi alışkanlıkları geriletecek, belki tamamen ortadan kaldıracaktır.

Bu nedenle Çelik ve benzerlerine hak vermeyip, tepki vermeli.

Kadınların kıyafetlerine “teşhircilik” yaftası vurarak değil, özgürlük ve rahatlık kriterlerini öne çıkararak yaklaşmalı.

Örf ve adetler, Andolu insanının alışkanlıkları gibi olgular tamamen bir kenara atılabilir mi?

Çatışan, yol ayrımındaki Türkiye’de en azından geçici süre atılabilir. Herkesin tercihi kendine… Su yolunu bulacaktır. Ancak bugün muhafazakarlığa en küçük bir prim tanımak, ona hareket alanı açmak, solun işi olamaz.

Alışamayabilirsiniz.

Ama bugünün Türkiyesi’nde rahatsızlık duyduğunuz, insanların etek boyu ya da saç rengiyse, oturup düşünmelisiniz. Asıl rahatsız edici olan, Çelik ya da başkalarının marifetiyle insanların “rahatsız etmeyen” kıyafetler giymeye başlamasıdır ve bunun sonu yoktur.

Unutmayalım, gündelik yaşamda, şu ya da bu biçimde kendini dışavuran “direnç” ve “özgürlük” olmasaydı, geçtiğimiz Haziran’da her meydanda, her sokak başında kafası dik bir biçimde diktatöre meydan okuyan kadın ortaya çıkamazdı.

Kıyafetse kıyafet.

Alkolse alkol.

En güzeliyse, siyasallaşan kadın elbette…