Büyüyen Türkiye’nin dostları

Kemal Okuyan'ın “Büyüyen Türkiye'nin dostları” başlıklı yazısı 17 Mart 2013 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

AKP’nin önümüzdeki dönemi “büyüyen Türkiye” iddiası ile kurtarmaya çalışacağını ileri sürmüş, Davutoğlu’nun “büyümezsek bizi lime lime eder parçalarlar” sözüne yer vermiştim dünkü yazımda. O sözleri sarf ederken Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı ile el ele muhabbet ettiğini bilmiyordum Dışişleri Bakanı’nın. Tarzı bu… Bugün muhabbet, yarın hakaret!

Her ne ise, Davutoğlu’nun da hırslı figürlerinden olduğu “büyüyen Türkiye”nin ne anlama geldiğini yazacaktım bugün.

İslam coğrafyasını Amerikan karşıtlığından arındırmak… Öncelikle bunu, AKP’yi ABD nezdinde değerli kılan en önemli faktörü vurgulamak gerek.
Peki çok mu sıkışıktı Vaşington’un başı Arap dünyasında?

Evet sıkışıktı. Çünkü bu dünya emperyalizmin ilerici, sosyalist kampla dişe diş mücadeleye girdiği bir dönemde alabildiğine kirletilmiş, zorlanmış, örselenmiş, deyim yerindeyse kullanılmıştı. Sovyetler Birliği’nden dağılmasından sonra bir süre boyunca ABD’nin “düşman” ihtiyacını da karşılayan bu geniş alan ama batıya nefret, ama Hıristiyanlık ve Yahudilik karşıtlığı, ama emperyalizme tepki biçiminde olsun, Vaşington için her zaman dert üretti.
“Büyüyen Türkiye”, ABD seviciliğini yayma ve yaygınlaştırma, en azından ABD düşmanlığını yumuşatma, kontrol altına alma misyonudur her şeyden evvel.

Bunu özellikle vurguluyorum çünkü ABD yönetimi için, neredeyse bir ezbere dönüşen “İsrail’in güvenliği”nden daha önemlisi kendi güvenliğidir. “Büyüyen Türkiye”nin ABD’yi rahatlatması beklenmektedir.

Daha önceki model, ABD’nin bu geniş coğrafyayı serpiştirilmiş sadık müttefiklerle kontrol etmesiydi. Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün ilk akla gelenler… Ancak bu yetmediği gibi, zaten halk düşmanı politikalarla toplumsal desteği zayıflayan bu iktidarlar bir de Arap milliyetçiliği ve İslamcılık gibi iki güçlü ideoloji ile uğraşmak zorunda kalıyordu. İran, bir dönem Irak, Suriye, Libya gibi baş ağrıtan diğer aktörler de eklendiğinde ABD’nin kendini buralarda güvensiz hissetmesi olağan karşılanmalı.

“Büyüyen Türkiye” ise, ideolojik açıdan bölgeye uygun bir tercihle hareket ediyor: Sünni İslamı. Evet, kapsayıcı değil ama en azından hegemonik bir deneme için yeterince güçlü temelleri var.

Ancak daha önemlisi, “büyüyen Türkiye” modeli, bölgeyi uluslararası sermayeye daha güçlü biçimde bağlamaya soyunuyor. Bu, yıllardır emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda savaşan ya da çatışan zaman zaman onların “hedef” tahtasına güle oynaya yerleşen, kan ve gözyaşı coğrafyasında kan ve gözyaşını paraya tahvil etmeyi beceren güçlü aşiret resilerinin, karaborsa zenginlerinin, vakıf ve fonlarla semiren yerel ajanların, uyuşturucu ve silah tacirlerinin, her daim satın alınan siyaset kurtlarının yatırımcıya, şirket ortağına, uluslararası tekellerin temsilcilerine dönüşmesi demektir. Hali hazırdaki büyük toprak sahiplerini ve ticaret burjuvazisini ekleyin, “büyüyen Türkiye”nin dostlarının listesini görürsünüz.
ABD piyasanın canlandığı, sömüren ve sömürülen ilişkisinin geliştiği, sınırların sermaye hareketlerinin ve “uyumlu İslam” fikrinin geçişlerine daha açık hale gelecek biçimde gevşetildiği bir bölgede kendini daha güvende hissedecek. Her açıdan…

Enerji kaynaklarını ve stratejik mevzileri paralı orduların yanı sıra, güçlenen Türk-Arap-Kürt burjuvazilerinin (Osmanlı desek mi!) kâr hırsı koruyacak.
İşte “büyüyen Türkiye”, Erdoğan-Davutoğlu’nun modeli budur.

Ve yere çakılmaya mahkumdur.

Ona demokratikleşme adına umut bağlayanlarla birlikte...