Büyük Türkiye kartı

Kemal Okuyan'ın "Büyük Türkiye kartı" başlıklı yazısı 16 Mart 2013 Cumartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Her şeyi deneyecekler. 10 yıllık AKP macerasının, dahası AKP’de cisimleşen Türkiye projesinin en kritik evresini atlatabilmek için ellerindeki bütün kartları açacaklar. Yargı terörüne yeni bir ayar verecek, bazı başlıklarda geri çekilecek, buna karşılık yeni bazı davalara bel bağlayacaklar. Durmak bilmeyen otoriterleşmeyi, boyun eğenlere “demokrasi” ödülü ile dengelemeye çalışacaklar. İki yıllık bir sürede toplumun karşısına konacak üç, belki dört sandıkta bir kazaya uğramamak için her tür numaraya başvuracaklar.

Ancak işleri zor. Hatta bu süreci kazasız atlatmaları neredeyse olanaksız.

Gündelik manevraların dışında AKP’ye, bu sürecin bütününe damga vuracak, Anayasa’dan Kürt sorununda çözüme, başkanlıktan yaklaşan yerel seçimlere varıncaya kadar hemen her konuda çapa işlevi görecek bir “siyasi tema” gerekiyor.

Mağduriyet, rövanşizm, ekonomik başarı masalları bu süreçte yetmeyecek. O halde?

Öyle bir şey gerekiyor ki, hem sermaye sınıfında yeni bir heyecan yaratacak, hem yoksullara “bize de bir şeyler düşer” dedirtecek, hem müzakere sürecinde ortaya çıkacak milliyetçi tepkileri tersine çevirecek, hem liberallerin küreselleşme sevdasını tatmin edecek, hem Osmanlıcı ve İslamcı hem de bir bölüm Kemaliste de çekici gelecek bir model bulmalılar.

On yıl boyunca arada dile getiriliyordu, önümüzdeki dönemin anahtar kavramı “Büyük Türkiye”dir. “Win and win”, AKP’nin bütün kurmaylarının son dönem ağzından düşmeyen söz haline gelmiştir herkesin kazandığı bir proje. Kürtler kazanacak, Türkler kazanacak, sermaye kazanacak… Türkiye büyüyecek.

Kürt siyaseti birkaç kanaldan “biz varız” demiş oldu. Kürtlere alan açılan bir Türkiye’yi bölgede büyütmeye, genişletmeye dönük bir projeye karşı koymayacaklarını söylemiş oldular. Kürt siyasetine yakın bazı “sosyalistler” de benzer bir yönelime girmiş durumda.

Türk milliyetçiliğinin bu rüzgardan etkilenmemesi mümkün değil. “Büyüyen Türkiye” modelinin içine yerleşmek istemeyen milliyetçi kesimlerin marjinalleşeceği bile söylenebilir. Ulusalcıların altındaki zemin de sarsılacaktır kuşkusuz. Hayata sınıfsal değil, ulusal bir mercekten bakmanın bir bedeli illa ki olacak.

Dolayısıyla “büyüyen Türkiye”nin ne anlama geldiğini anlatacak, toplumu bu kanlı ve ahlaksız hayale karşı uyaracak bir tek sosyalist sol kalıyor.

Ancak bu kez şöyle bir fark var: Sosyalist hareket inandırıcılığı sürekli darbe yiyecek, muazzam engellerle boğuşmak zorunda kalacak ve karşıtlarına geniş hareket imkanı tanıyan bir siyasi projeyle mücadelede tarihsel bir meşruiyet elde etme şansına sahip.

Eğer tereddüt etmeden, ilkeli, cesur bir tavır sergilerlerse, halkın dün Ahmet Davutoğlu’nun dillendirdiği şantaja boyun eğmemesine yardımcı olabilirler: “Ya yeni bir siyaset anlayışıyla Türküyle, Kürdüyle, Boşnağıyla, Arabıyla büyük hedeflere yürüyeceğiz ya da bizi lime lime edip küçük parçalara ayırmaya çalışacaklar.”

Yarın “büyüyen Tür-kiye”nin ne anlama geldiğini açmaya çalışacağım. Ama bugünü şöyle bağlayabiliriz: Toplumun “büyüyen Türkiye” zokasını yutmaması için, devrimci seferberlik ilan edilmelidir.