Bu Devirde Düşmanı Belirlemeden Dost Olunmaz

Başbakan’ın ağzından bal damlıyor. “Geri dönüşü yok” diyor, “kardeşlik tesis edilecek” diyor, “akan kan duracak” diyor.

İyi diyor.

Bütün Türklerle bütün Kürtlerin kardeş olamayacağını bir kenara koyuyoruz, bütün Türklerin birbiriyle kardeş olamayacağı gibi... Bölünmüştür Türkler tıpkı Kürtler gibi... Zengini yoksulu, sermayedarı emekçisi...

O zaman nüfusun çoğunluğunu temsil edenlerden, halktan söz edelim. Halklar kardeş olmalı.

Peki kardeşlik nasıl oluyor?

“Kurtuluş Savaşı’nı birlikte verdik, cephe kardeşliği vardı aramızda...” Bunu DTP’liler, hatta PKK yöneticileri bir süredir tekrar ediyorlar. Doğru söylüyorlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden süreçte Kürtler de işgalcileri püskürtmek için mücadeleye katıldılar. İyi ki söylüyorlar, Cumhuriyet’in kuruluşuna neredeyse “faşist darbe” diyecek kadar zıvanadan çıkmış bir kısım solcu, onların ağzından çıkan her sözcüğe “Kürtler ezilen ulustur, söyledikleri doğrudur” diye yaklaştığından, bir nebze olsun susar da memleket biraz rahatlar.

Demek ki, Türkler ve Kürtler geçmişe bakacak, bir zamanlar birlikte savaşmıştık diyecek ve kardeşlik bağı geliştirecekler.

Mümkündür.

Ancak Kurtuluş Savaşı referansı yetmemiş olacak ki, daha gerilere gitmeye karar verildi ve bin yıl öncesine, Malazgirt Savaşı’na kadar uzanıldı. “20 bin Kürt suvari olmasaydı Malazgirt Zaferi olmazdı” sözü bildiğiniz gibi DTP’li bir belediye başkanına ait. Anadolu coğrafyası üzerinde süren Selçuklularla Bizanslıların egemenlik mücadelesine Kürt boylarının karışmaması zaten olanaksız. Rakamlar abartılı gözüküyor, 1071’deki savaşın kaderini belirlemesi de Kürt atlıların, biraz tartışmalı ama önemli değil. DTP’lilerin Türk-Kürt kardeşliğini uluslaşmanın başlangıcından gerilere götürdüğü anlaşılıyor. Herhalde Kurtuluş Savaşı referansının bazı kesimlerde hoş karşılanmayacağını düşünüp kardeşliğe İslami bir çıkış noktası bulmak için icat etmediler Malazgirt gündemini. Ortak geçmişin ne kadar köklü olduğunu göstermek istemişlerdir büyük olasılık.

Kardeşliğe hizmet edecekse daha gerilere gidilebilir de, ne çare, yollar ayrılıyor bir noktada...

Her ne ise, elde iki tarihsel referans var.

Ve ikisinde de düşman var, ortak düşman.

Kurtuluş Savaşı da, Malazgirt Savaşı da düşmana karşı verildi, düşmana karşı ortaklaşıldı, düşmanla mücadele ederken kardeşlik bağı gelişti.
Barış zamanı kardeşlik olmaz değil insanoğluna hiç huzur vermemişler ki, bu nedenle kardeşlik hep zor dönemde, savaşlar sırasında sınanmış.

Bu nedenle Kurtuluş savaşı deniyor, Malazgirt örnek gösteriliyor.

Şimdi de Türkler ve Kürtler kardeşliğe yönelsinler isteniyor.

Acı ama gerçek, çağımızda yine kardeşlik düşman tanımlanmadan örülemiyor. Hadi düşman demeyelim, militarist çağrışımlar yapmasın, karşıttan söz edelim.

Kurtuluş Savaşı’nda vardı, Malazgirt’te de... Bugün kimi karşısına alacak Türk-Kürt kardeşliği?

Böyle bir dünyada düşmanı saptamadan, karşıtınızı ortaya koymadan kardeşlik üretemezsiniz. Bunu iddia ederseniz halka düşman olursunuz.

Herkesin ağzında “kardeş olalım”.

Böyle denince olmuyor.

Emperyalizm ve gericiliğe karşı ortaklaşmadan bu ülkede hiçbir şey olmuyor!

Kurtuluş Savaşı’nı ve Malazgirt’i örnek göstermek iyi hoş ve geçmişte kaldıkları için kolay.

Peki bugün?

Yarın?

Kardeşlik kime karşı? Dostluk ne için?

Ve son bir not: “Siz ve sizin gibiler var ya...” türünden yorumları sansürlerse editör arkadaşlarımız ayıp ederler. Bu nottan sonra böyle düşünenler de yazmaktan sakın vazgeçmesin, soL okurları “yaratıcı” değerlendirmelerden mahrum kalmasın.