Birlik mi istiyorsunuz?

İzlemek zor oluyor, Kürt sorununu "ayrılma hakkı"na sabitleyenlerin ne istediğini… Kürtlerin ayrılmasını mı arzuluyorlar, birliği mi? "Kürtler nasıl istiyorsa" yanıtı güçlü ahlaki temellere sahip gibi gözükse de, tek başına kaldığında, gerçek karşılığı olmayan bir tutuma dönüşüyor.

Hem Türkiye'nin en önemli sorunu budur diyecek, hem de birlik ya da ayrılıktan yana ağırlık koymayacaksınız.

Koymayacaksınız, çünkü sömürü düzenine karşı mücadeleyi Türkiye Cumhuriyeti'nin zayıf düşmesine indirgemiş durumdasınız. Böylece en keskin, en tavizsiz, en radikal konumlanışı garanti altına almış oluyorsunuz. Solculuk adına…

Koymayacaksınız, çünkü henüz Kürt halkının desteğini büyük oranda alan, kim ne derse desin bu açıdan ciddi bir meşruiyet elde eden hareketten "kararsız" açıklamalar gelmekte. "Kürtler nasıl istiyorsa, öyle" diyemiyorsunuz bu belirsizlik nedeniyle. Bekliyorsunuz, "kardeşlik" sloganlarıyla, "ayrılma"yı devrimci bir söylemin içine yerleştirip ona meyletmeyi ihmal etmeden. Solculuk adına…

Birliğin de ayrılmanın da mutlaklaştırılamayacağı açık hiç kuşkusuz insanlık adına, ilerleme adına, halkların esenliği adına, özgürlük adına, eşitlik adına değerlendirilmeye tâbi tutulmalı her verili durum, her verili dönem. Marx'tan bu yana, komünistler "devrimin çıkarları" açısından bakmışlar konuya, Lenin emperyalizm çağının gerçeklerini dikkate almış ama bu açıyı değiştirmeyi hiç denememiş.

Onca yazı, onca tartışma "ayrılma bir haktır"dan çok daha fazlasıdır. O kadarını burjuvalar da diyordu, Birinci Dünya Savaşı'nın kanı yerdeyken, dumanı tüterken… Dahası, emperyalist savaşa girişirken barbar paylaşımcılar, ağızlarından "ulusların özgürlüğü"nü hiç eksik etmiyorlardı…

Birlik isteyenlerin "ayrılıkçı"ları emperyalistlerin ekmeğine yağ sürmekle, onların planları doğrultusunda hareket etmekle, "ayrılıkçılar"ınsa birlikçileri kemalist koşullanmalardan kurtulamamak ve bugünkü sınırları kutsallaştırmakla itham ettiği bugünün Türkiyesi'nde Kürt sorununda birlik ve ayrılığı daha farklı bir içerikle tartışmanın zamanı gelmedi mi?

Birlik ve ayrılık… Seçenekler bu kadar değil. Tâbiyet isteyenler var yaşanan onca deneye karşın. Hiç kuşkusuz, tâbiyet, kabul edilemez olsa da, bir seçenek, diyelim ki üçüncü seçenek. Nereye evrileceği belli olmayan, uzun ve yıkıcı bir iç savaş olasılığını da yalnızca "savaş baron"larına bağlamak yanlış olur bu, etnik-ulusal gerilimlerin doğasında var. Bir dördüncü seçenek olarak...

Kürtlerin susup oturmalarını bekleyenlerin "birlik"le filan ilgileri yok, nasıl genel olarak Türkiye'de emekçi kitlelerin sinmesini, haksızlıklara ve eşitsizliklere boyun eğmesini isteyip işçi sınıfının bir sınıf olarak ayağa kalkmasına karşı her tür önlemi "devlet" adına almaya can atıyorlarsa, "millet" adına da Kürtlerin Kürtlüklerini inkar etmelerini arzulamaktalar. Bunlar sivildir, askerdir bunlar bizim buralarda "vatanın milletin bölünmez bütünlüğü"nün, Bosna ve Kosova'da ayrılıkçılığın militanıdır.

Birlik isteyenlerin bunlarla saf tuttuğunu ileri sürenler, bu faşist-milliyetçi güruhun varlığından "ayrılma"yı meşrulaştırdığı için fazlasıyla memnun olanlardır. Başka açıklaması yoktur.

Öte yandan Kürt ulusalcıları "birlik" için "ayrışma olasılığı"nı gündemde tutmanın en iyi tutkal olduğunu ileri sürmektedir. Başka türlü… İnkarcılık, yok sayıcılık, tâbiyetçilik püskürtülemeyecek (miş…) Peki milyonları ilgilendiren bir konuda haftalık, hatta günlük politikalar üreterek, bir gün öyle, bir gün böyle açıklamalar yaparak, "şu olmazsa ayrılırız"ı beyan ederek "birlik" üretilir mi?

Muhatap devlet, siyasi iktidar olarak görüldüğü sürece bu yanlıştan kaçınılamayacaktır. Tabii "yanlış"tan, eğer gerçekten "birlik" isteniyorsa, söz edebiliriz. Yok eğer hedeflenen "birliğin mümkün olmadığı"nı kanıtlamaksa, ortada yanlış filan yok, son derece ustalıkla yönetilen bir süreç var.

Birliğin mümkün olmadığını kanıtlamak ise ayrılmanın mümkün olduğunu kanıtlamak anlamına gelmiyor.

Ayrılma hakkını fanatikçe savunmaktan Türkiye solu ayrılmanın nasıl mümkün olacağını ya da mümkün olup olmadığını tartışmayı unuttu. "Batıdaki Kürtler ne olacak" sorusu, bu bağlamda en sık dillendirilen ama en anlamsız sorudur.

Birliğin ve ayrılığın aynı anda mümkün olmadığı, halklarımızın arafta kaldığı bir kesitin iç savaştan başka bir şey olmayacağı iç savaşınsa, iki halk arasında gelişeceği ve başka türden iç savaşlara hiç ama hiç benzemeyeceği herhalde biliniyordur.

Muhatap halklarımız olmalıdır.

Muhatap halklarımızsa, halklarımızın iradesinin emperyalizmden, gericilikten özgürleşmesi için çaba harcamak gerekir.

AKP ile Genelkurmay'la "birlik" sağlanamaz. Muhatabın AKP ve Genelkurmay olduğu bir ortamda "ayrılma" da olmaz.

Örnek olsun, muhatabın AKP, Genelkurmay ya da başka burjuva aktörlerin olduğu bir Türkiye'de "özerklik" talebinin kabul görmesinin biricik koşulu, böylesi bir düzenlemenin sermaye sınıfını ihya edici özelliklerinin iyice sivriltilmesi, Türk ve Kürt emekçilerinin ise burnundan kan getirilmesidir.

Bu amaçlanan "birlik"se… Değilse ve "ayrılık"sa hedef, özerklik hangi önekle savunulursa savunulsun, Türkiye aşama aşama ayrışmaya değil, hızla iç savaşa doğru sürüklenmektedir.

Karar mekanizmalarının halka, tabana yayılması, üretim sürecinden başlayarak tüm yaşamın demokratikleşmesi, toplumun her noktasının örgütlü kılınması ve aktif siyasete çekilmesi sosyalizmin en temel ilkelerindendir. Onun merkeziyetçiliği ile tüm emekçi halkı kucaklayan yapısı başka şeylerin yanı sıra Türklerin ve Kürtlerin, bütün halklarımızın birliğinin güvencesidir.

Sınıf karakteri ve doğrultusu belirsiz, biraz AB belgelerinden, biraz sivil toplumcu gelenekten, biraz da giderek daha fazla ses yükselten "yerel sermaye" taleplerinden beslenen demokratik özerklik ise bu tarz bir güvence oluşturmak bir yana, birliğin imkansızlığına daha fazla kişiyi ikna etmekten başka bir şeye yaramaz.

Bunun anlamı açık.

İşte bu nedenle sosyalizm hızla seçenek haline gelmeli, AKP, Genelkurmay ve diğerleri muhatap olmaktan çıkarılmalı diyoruz.

Çıkarılmalı ki, tâbiyet ve iç savaş birer seçenek olmaktan çıksın.

Seçeneklerin ayrılık ve birliğe daraldığı her yerde "birlik" kazanacaktır.

Bundan böyle hafta içi her gün, "yarın buluşmak üzere"...