Biri uzun, biri kısa!

Bir görüşe göre, Tayyip Erdoğan’ın hukuk tanımazlığı, tek adamlığı, makam düşkünlüğü bir kez daha ortaya çıktı Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra. Kim itiraz edebilir ki böyle bir görüşe, düpedüz açık gerçek. Halk onu koltuğundan düşürmeye çalışıyordu, o iki koltuğu birden işgal ediverdi, sonra bir savaş suçlusunu koltuklardan birinde kendi yanına iliştiriverdi. Erdoğan “ben buyum işte” demekte her zamanki gibi.

Bir başka açıdan baktığınızda gördüğünüz hemen farklılaşacaktır oysa. İlk kez olmuyor bu, diktatör çok korkuyor. Toplumun yarısından korkuyor, onu var edip tepemize çıkaran büyük güçlerden korkuyor, kendi adamlarından korkuyor, gölgesinden korkuyor. Her yönden ve sürekli olarak tehdit algılıyor, önlem alıyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonraki skandal ve Başbakanlığa yapılan atama, bir güç gösterisi kadar ölçüsüz bir korkunun da göstergesi.

Yeteneğinin çok ama çok üstünde bir konuma yerleşti. Dahası temsil ettiği zihniyet hak ettiğinden fazlasına ulaştı, hayal bile edemeyeceği mevziler kazandı. Her diktatör gibi, bunu algılayamıyor artık. Gerçeklikle bağ kurma şansına sahip değil. Korkusu, gücüyle kazancı arasında ortaya çıkan bu muazzam mesafeden kaynaklanmıyor. Çünkü o bu mesafeyi kendisiyle böcekler arasındaki derin ve doğal uçurum olarak görüyor. İşte oradaki her kıpırtı, her hareket, her hayat belirtisi diktatörün uykularını kaçırmakta. Yalnızlığa, tekliğe, biricikliğe alışmış korkusunu tam da bu tetikliyor.

“Ondan sonra AKP ne olur” sorusuna verdiği yanıt bu açıdan yeterince aydınlatıcı. Şu ana kadar onu pek üzmemiş, ufak tefek dertler dışında zorlu yıllarda sadakatini göstermiş ekibi uyumlu biçimde yönetmeyi denemedi bile. Çünkü bu böceklerin yaşadığı düzleme yakınlaşmayı, hatta onlarla birlikte mesaiye kalmayı gerektiriyordu. Asla! Bunun yerine “ben de kendi çapımda bir şeyim” demeye kalkan herkese haddini bildirdi, kırdı, döktü, küstürdü ama kendisiyle diğerleri arasındaki mesafeyi korumuş, hatta açmış oldu.

Davutoğlu ismine gelince…

Birçok etmen sayılabilir bu tercihe yol açan. Ama bana göre ilk sıraya, onun da en az diktatör kadar gerçeklik duygusunun zayıflamış olduğunun yazılması gerekir. Başka türlüsünü yapamazdı, başka türlüsüne katlanamazdı, sinirleri bozulurdu. Şimdi gerektiğinde kendisine makulü oynama fırsatı bile sunacak anormallikte biri var bıraktığı koltukta.

Dedim ya, bir dizi neden sayılabilir Davutoğlu tercihi konusunda. Önümüzdeki dönem bölgesel sorunlarda yaşanacak artış, ABD yönetimi nezdinde bildik bir sima olması, kural tanımaması ama aynı zamanda sefil bir hizmekâr olarak da kendini kanıtlaması, yüzde 50 üzerinde hipnoz etkisi yaratabilecek enerjikliği sergilemesi ve nihayet parti örgütünde “ikinci adamlık” iddiasını hiç taşımaması…

Emperyalizm-kapitalist sistem bir bütün olarak istikrarsız. Türkiye kapitalizminin siyasetiyle, ekonomisiyle, ideolojik süreçleriyle normalleşmesi yakın erimde mümkün gözükmüyor. Erdoğan-Davutoğlu ikilisi bu tabloya gerçekten de cuk oturuyor. Bir bakış açısıyla, gerçek tam da bu.

Öte yandan Türkiye’de sermaye sınıfının yalnız geleneksel kesimlerinin değil, AKP döneminde ihya olan ve yüksek kâr oranlarının tadını almış türedi bölmesinin ihtiyaç duyduğu şey elbette normalleşme. Onları Erdoğan ve Davutoğlu ikilisine mahkum eden, elde ettikleri imkanların henüz sağlam kazığa bağlanmamış ve yeni riskler göze alınmadığında elden çıkabilecek olmasıdır.

Bir risk, uluslararası ve bölgesel gelişmelerdir. Sermaye sınıfı, bu riski göze almaktadır çünkü emperyalist merkezlerin düzenleyici rolüne güvenmekte, yaşanacak sıkıntıların derhal Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin kişisel sorununa dönüşeceğini düşünmektedir.

Diğer risk, halkın ayağa kalkışıdır. Burada güvenebilecekleri şimdilik ikilinin çılgınlıkları ve ayarsızlığıdır ki bu da riski katmerleştirmektedir!

Erdoğan Haziran’da bitmişti. Davutoğlu da Suriye’de…

Neden hâlâ tepemizdeler sorusuna verilecek uzuuuun bir yanıt var. Ama tekrar olacak, ikisi de gerçekten bitmişti.

Şimdi çürüyen kapitalizm, çürüyen iki siyasi figürle ya bu toplumu çürütecek ya da…

İki kafadar bu kez hizmet ettikleri sınıfı da ortak edecek yarattıkları nefrete ve…

Tükenişe!