Beşiktaş komplosu

Devlet görevlileriyle komplo, provokasyon yapabilirler. Kalitesizliğe rağmen yapabilirler. Nihayetinde “dar kadro” işi… Planlanır, artısı-eksisi hesaplanır, uygulanır. Buna rağmen yüzlerine gözlerine bulaştırdıkları oldu.

Olsun!

Medyadaki karaktersizleri de toplar, onlara misyon yükler ve insan aklına saldırtabilirler. Kimi örnekler yerde sürünse de, çok yıprananı buruşturup atmak, işin suyunu çıkaranın kulağını çekmek mümkündür. Çünkü kontrol edilecek, ayar verilecek kişi sayısı bellidir. O ölçeklerde insan kaynaklarındaki kalitesizliği idare edebilirler. Bir yere kadar!

Ama işin içine “kitleler” ya da “kütle” girdiğinde durum değişir. Kalitesizlik denetlenemez hale gelir ve evdeki hesaba hiç uymayan sonuçlarla karşılaşılır.

Hatırlayalım, Erdoğan’ın Haziran Direnişi sırasında “yüzde 50’yi zor tutuyoruz” söyleminin nasıl fos çıktığını… AKP’nin çoğunlukla istikrara sarılan, kamusal alandan uzak duran ve gerçeklere gözünü kapayarak rahatlayan bir tabana sahip olduğunu ileri sürmüş ve bu kesimin halk ayaklanmasına sokakta yanıt üretemeyeceğini söylemiştik.

Yanıtı eli sopalılar, yani devlet görevlisi olup olmadığı bile tam olarak anlaşılmayan az sayıdaki zorba vermeye kalktı. Vatandaş gibi değil polis gibi davranıp, öyle muamele gördüler. Kimse “halk tepkisi” diyemedi satırlı, döner bıçaklı barbarların şovuna...

Şimdi ise farklı bir durumla karşı karşıyayız. İyice çaresizleşen ve sürekli provokasyon yaratarak zaman kazanmaya çalışan iktidar, yavaş yavaş kütlesini sahaya sürmeye başladı. Ve önceki gün bu güruh gerçekten sahaya indi!

Beşiktaş taraftarına, Çarşı’ya hazırlanan tezgahı daha dakikasında açık edecek kadar kalitesiz bir toplam, Erdoğan’ın yüzde 50’sini temsilen sahne almış oldu.

Ne büyük cüret!

Devletin ilgili birimlerine “komplo” hazırlatılabilir. Dediğim gibi kalitesizliğin sonucu sınırlanabilir. Köşe yazarlarıyla terör estirebilir, gazete manşetleri bir kitle imha silahı olarak kullanılabilir. Hükümetten bürokrasiye, medyadan akademiye iktidarın kadro toplamındaki çapsızlığının iktidar mekanizmalarıyla telafisi bir yere kadar mümkün.

Ama evinde oturmayı tercih eden o kalabalık toplam dışında kalan ve rahatlıkla lümpenlik yakıştırılabilecek kesim, yani yüzde 50’nin kitle rolü üstlenebilecek bölümü için aynı şey söylenemez. Onlar her görevi batıracak, her defasında söylenenden daha fazlasını, daha farklısı yapacaklardır.

ÖSO’cular öyle değil mi?

AKP Suriye’de teröristleri, içeride ise yeni yeni boy gösteren tosuncukları ile zaman kazanayım derken, sonunu iyice yaklaştırıyor. Meclis’te Hakan Şükür, sahada Emre Belözoğlu, Ankara’da Melih Gökçek, kabinede Suat Kılıç en azından sürdürülebilir bir “kalite” sorunu olarak görülebilirdi iktidar açısından.

Ama bu kütleyle olmaz, elde patlar.

Halk bu kütleyi fena madara eder!