Basınla ilişki değil, basınla mücadele!

Tekelci medyadan söz ediyoruz. Sermayenin bütün aygıtlarına karşı mücadele vereceksiniz, belki de onun en etkili uzuvlarından biri ile olan mesainizi "ilişki" diye adlandıracaksınız!

Bunun bir karşılığı yok. Türkiye solu basınla mücadeleye daha fazla kafa yormak durumunda.

Tekelci medyanın günü geldiğinde solu ihya edeceğine, sola toplumsallaşma kanalları açacağına ilişkin tuhaf düşünce, Türkiye'de ideolojiler alanının sürekli olarak solun kaynaklarını kullanması ile ilgili her şeyden önce…

Sol toplumsal alana bir türlü yerleşemiyor ama solun bakiyesi sermaye sınıfının aklına dönek olarak, işbirlikçi olarak bir güzel yerleşebiliyor. Bu devşirmeler olmaksızın egemen sınıfın coğrafyamızın kaygan toprağında sağın kısır kadrolarıyla idare etmesi zaten olanaksız.

Öte yandan, soldan burjuvazinin düşünce üretim merkezlerine yapılan transferlerin solu kontrol altında tutmak gibi bir işlevi de var. Dönecek olan yine bir yol bulur belki ama illaki bazı özendiriciler, saf değiştirmenin kimi merhalelerden geçilerek fazla "acıtmadan" gerçekleşmesi için sağlam düzenekler gerekiyor.

Son olarak, Türkiye'de ideolojik ağırlık ve önemi toplumsal alanda kapladığı yerden kat be kat fazla olan bir harekete şekil vermek için onunla sürekli temas halinde olmak, ona yer açmak, ona "doğrusu"nu göstermek de önemli.

Basının solla ilişkisi bu.

Bir de elbette basın emekçileri, her tür kuşatmaya karşın solda durmaya devam eden onurlu, direngen gazeteciler var.

Solun basınla ilişki başlığının altına koyabileceği sadece onlardır.

Gerisi bir mücadele konusudur.

Türkiye solu, basında yer almayan eylem ve etkinliklerin değersiz olduğunu düşünmekten vazgeçmelidir. Değersiz olan, sola enerji vermeyen, solun daha geniş kesimlere ulaşma, onları harekete geçirme hedefi ile bağlantılandırılamayan işlerdir.

Sol kendi görevlerini yerine getirir, mücadeleyi yükseltir, örgütlenir, yaptıklarını tanıtır, basın çalışması da yapar ama tekelci medyaya bel bağlamaz, yaptıklarının etkisini medya üzerinden ölçmez.

Dünyanın hiçbir yerinde, solun çok güçlü olduğu ülkelerde bile, sol basınla bu kadar içli dışlı, bu kadar medya belirlenimli değildir. Parlamentoda küçümsenmeyecek temsiliyeti bulunan komünist partilerine bile mutlak bir "haber" ambargosu uygulanmaktadır.

Bizdekiyse bir lütuf değil, son tahlilde sola egemen olma, solu da yönetme hırsıdır elbette.

Ne yapacaklardı? Para bastıkları bir düzeni yıkmaya çalışanları allayıp pullayıp halka arz mı edeceklerdi?

Birkaç yüz Sorosçu falanca ülkede "demokrasi" diye ortalığa döküldüğünde "halk"tır sıra bizim ülkemize gelince 20-30 bin kişi, her köşesinde Sorosçuluktan dertli gözüken bir yazar bulunan Cumhuriyet'in tek sütunluk kısalarına sığdırılmakta, yandaş basın tarafından "darbeci" diye ilan edilmekte, yanaşık basına dönüşen diğerleriyse bir yolunu bulup devrimcileri "uzaylı"ya çevirmektedir.

Bir ideolojik aygıt olarak ana akım medyanın başka türlü davranması söz konusu değildir. Namuslu basın emekçilerinin çabaları, bu genel kuralda açılan değerli delikler olarak görülebilir ancak.

Bu delikler genişlemez.

Çünkü sol, istediği kadar profesyonelce yaklaşsın basınla ilişkilerine, istediği kadar özenerek hazırlasın basın bültenlerini, medyayla ilişkisini düzenleyen diğer mekanizmaları aşamaz. Örneğin, solun asıl basın bürosu emniyettir sola ilişkin haberlerin önemli bölümü bu büronun marifetidir. Gazetelerin ilan servisleri özelleştirme protestolarını, işten atılmalarla ilgili eylemleri ayıklayarak solun basın çalışmasına katkı koyarlar. Hatırlı abilerin "rica"larını da bu kapsamda değerlendirebiliriz belki. Bir gün Cumhuriyet Halk Partili biri devreye girer, mütevazı bir söyleşiden dahi rahatsızlık duymuştur, "şu marjinal partilere yer vermeseniz, halk da bir şey sanacak bunları" diye uyarır gazeteci dostlarını, bir başka gün İsrail büyükelçisinin sitemlerini iletir bir aracı.

En az bunlar kadar etkili bir diğer "büro" ise sabık solculardan oluşur. İnce müdahaleleri burası yapar. Solla ilgili sayıların küçültülmesi, ille bir haber çıkacaksa o haberin anlamsızlaştırılması, isimlerin karıştırılması, solu birbirine düşürecek ögeler katılması onların görevidir.

Bütün bu mekanizmalarla ilişki kurulmaz, mücadele edilir.

Mücadele edilmesi gereken aynı zamanda "medya solu"dur, bugün büyük ölçüde AKP tarafından kontrol edilen medyanın AKP'ci soludur.

AKP solcusu sabık solcularla ittifak halindedir. Yandaş ve yanaşık medya, belli aralıklarla sayfalarını AKP solunun basın bülteni olarak hazırlamakta, dahası magazin haberlerinin yanında AKP solunun teorik fantazilerine yer ayırarak, okurlardan gelen "bir şey anlamadık" tepkisini dahi göze almaktadır.

AKP solu "merkez yayın organı"nı Taraf bürolarından Radikal tesislerine taşıdığından beri daha da agresifleşmiş, kontrolsüz davranışlar sergilemeye başlamıştır. Dün başlayan yazı dizisinde TKP'yi Ergenekoncu, ÖDP'yi CHP ile birleşmeye hazır kuvvet, Halkevleri'ni "yumurtacılar" diye lanse etmeleri bu kontrolsüzlüğün ürünüdür. Tek incelikleri, "ne işin var senin kaka çocukların arasında" diyerek EMEP'e bir şans vermeleridir!

Gelen tepkilerden sonra açıklanan "özür", Radikal gazetesinin tesislerinde hazırlattığı AKP solunun merkez yayın organına "biraz daha dikkatli olun" uyarısından başka bir anlam taşımamaktadır.

Ne yazık ki, kol kanat gerdikleri bu fanatiklere katlanacaklar. Onların elinden başka türlüsü gelmez. Başkalarını sığ bulurlar, kendileri çiğdir efendileri gibi mağduru oynarlar, alabildiğine saldırgandırlar sağı solu "derin devlet"le ilişkilendirirler, oysa patron himayesinin üstüne bir de devlet desteğini arkalarına almışlardır.

Basınla ilişki mi dediniz!

Türkiye solu basınla mücadele edecek, büyük medyadaki dostlarını da bu mücadeleye katacak…

İlişki kalsın!

Medyada yer etmeyenin, medya desteği sağlayamayanın başarısızlığa mahkum olduğu teziyle bırakalım burjuva partileri ilgilensin...