Barışı, demokrasiyi hissediyor musunuz?

Kemal Okuyan'ın “Barışı, demokrasiyi hissediyor musunuz?” başlıklı yazısı 16 Mayıs 2013 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

“Kürt sorunu turnusoldur, her şeyin üstündedir”, “insanlar Kürt sorununa nasıl yaklaştıklarına göre tasnif edilebilir” dendi bu ülkede yıllarca…

Bir bakıma doğrudur, bir kişi, grup ya da siyasi partinin herhangi bir soruna ilişkin değerlendirmelerine bakarak genel bir yargıya ulaşmak, ihtiyatlı olmak koşuluyla mümkündür. Ancak herhangi bir soruna, her şeyin üstünde yer vermek, o sorunu karmaşık toplumsal ilişkilerin dışına çıkararak kendi başına ele almak, son derece riskli bir tutumdur.

Bu da bir tür statükoculuktur.

Marksizm toplumsal yaşama sınıf çelişkilerini merkeze koyarak yaklaşmayı öneriyor, bu aynı zamanda önceliklerin sürekli yenilenmesini, siyasetten ekonomiye, kültürden ideolojiye, bütün düzlemlerde dinamik bir bakışı gerektirir.

Kürt sorunu elbette önemliydi ama diğer her şeyi kendine bağlayabilme ve belirleyebilme özelliği yoktu…

Çözümsüzlük öne çıkmışken Kürt sorununu bir üst-sorun olarak tanımlamanın yol açtığı sıkıntı ile “çözüm” konuşulduğu sırada Kürt sorunu merkezli düşünmenin sonuçları arasında ciddi bir fark olduğu görülüyor.

Çözümsüzlüğün veri olduğu, siyasi iktidarın Kürt sorununda bildik yöntemlerde ısrar ettiği bir dönemde, Kürt sorununu merkeze koyanların en azından siyasi iktidar karşısında daha özenli bir söylem geliştirdiği, birçok örnekteyse sağlıklı bir tavır sergilediği görüldü. Bu doğaldı. Ancak ne zaman ki, “çözüm”den, “barış süreci”nden söz edilmeye başlandı, işte o zaman Kürt sorununun diğer bütün başlıkların üstünde bir “joker” olarak kullanılmasının maliyetleri ortaya çıkmaya başladı.

Reyhanlı’daki patlamaların ardından “hükümetin yanındayız” demek, “madem barış süreci başladı, biz bu süreç boyunca, süreci bozucu adımlar atılmadıkça, her şeyi sineye çekeriz” demek. Kürt sorunu, diğer bütün başlıkların üstünde, çözümü halinde her sorunun çözüleceği bir sorun olarak görülürse, böyle denecektir, elbette.

Bir olasılık, patlamaların süreci baltalama amacı taşıdığı düşünülüyordur böyle düşünülmüyorsa, Reyhanlı protestolarının abartılı, ölçüsüz, bir noktadan sonra gereksiz olduğuna inanılıyordur.

Demokratikleşme ve barış…

Kürt sorununda “çözüm” için adım atıldığı ileri sürülüyor. Herkes “barışın dili”yle konuşulması gerektiğini söylüyor. Barışın diliyle konuşalım. Ancak Türkiye’de şu anda “barış” iklimi mi var, yoksa “savaş”ın ayak sesleri mi duyuluyor?

Türkiye süreç başladığından beri daha “demokratik” bir ülke mi, yoksa siyasi iktidar her geçen gün daha pervasız bir saldırganlık mı sergiliyor?
İşte dün olanlar…

Yasal bir greve karşı, binlerce polis havaalanlarını işgal etti.

Reyhanlı’daki patlamaları protesto eden öğrencilere öldüresiye saldırıldı, ağır yaralananlar var.

Yoksa işçilere ve öğrencilere “barışın dili”yle konuşmayı bilmedikleri için kızmalı mıyız?