Barış Günü hatırlatmaları...

1 Eylül 1939… İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı gün.

İşin gerçeği, savaş daha öncesinde başlamıştı. Hitlercilerin 1933’te iktidara gelmesi bir savaş ilanıydı örneğin. Daha öncesine, söz gelimi İtalya’da 1922’de, Almanya’dakinden tam 11 yıl önce gerçekleşen faşist darbeye kadar da gidilebilir. Kapitalist-emperyalist sistem savaşsız zaten yapamaz ama faşizm özellikle militaristtir. İçeride işçi sınıfına savaş ilan etmekle kalmaz, temsil ettiği sermaye sınıfının yaşadığı kriz ve sıkışmayı uluslararası alanda savaşla, yayılmacılıkla çözmeye çalışır.

1939’a gelinceye kadar neler oldu neler! İtalya Etiopya’yı işgale kalkıştı, Japonya Çin ve Moğolistan’ı… Almanya Avusturya’yı faşistleştirdi, Çekoslavakya’nın kuzey-batı tarafındaki Sudetland’ı ilhak etti… İspanya Cumhuriyeti, Berlin merkezli karşı devrimci enternasyonal tarafından yıkıldı… Bütün bu dönem boyunca diğer emperyalist güçler İngiltere, ABD ve Fransa olup bitenleri biraz kaygı ama çokça umutla takip etti. Kaygının kaynağı, Almanya’nın hızla büyüyen ekonomisi ve askeri gücünün emperyalist dünyadaki dengeleri değiştirecek noktaya gelme olasılığıydı. Hukuk-mukuk tanımayan Hitler ve onun Roma ile Tokyo’daki dostlarının komünizme karşı başlattıkları haçlı seferini, SSCB’yi ortadan kaldırma noktasına kadar götüreceklerine dair beklenti ise bu kaygıyı dağıtıyor, her ırk ve boydan kapitalisti umutlandırıyordu.

Hitler manyağını elbirliği ile besleyip büyüttüler, ona göz yumdular, pışpışladılar. Savaş başladığında bile Alman savaş endüstrisi ile Amerikan tröstleri arasındaki ahlaksız ilişki sürdü.

Neymiş? Bugün İslami Devlet’le ABD arasındaki aşk-nefret diyalektiğinin kökü faşizm yıllarına kadar gidiyormuş!

Çünkü emperyalizmin başka çıkış yolu yok. Kabul edelim ki, faşizmden, darbelerden, savaşlardan, karşı devrimci çetelerden arındırılmış bir dönem anormaldir kapitalizm için.

Bunları neden yazıyorum? Bugün olanlar iyi anlaşılsın diye.

Aşağımızda ve işin gerçeği yanımızda, içimizde İslami Devlet ya da eski adıyla IŞİD. Tereddütsüz bugünün meselesi. Kapitalizme rağmen değil, kapitalizm sayesinde ortaya çıkmış bir güç. Faşizm gibi…

Yukarımızda, Ukrayna’da doğrudan NATO tarafından örgütlenen faşist milisler. Azov Tugayları’nı duymuşsunuzdur. Emperyalist akıl ve destekle kurulan benzer yapılar içinde en fazla adı duyulup öne çıkanlardan biri. Kılıçla kafa uçurmuyorlar ama söylenirse bunu da yapacak denli fanatikler. Katiller. “Faşist” tanımlaması da öyle bize ya da onlarla savaşan “ayrılıkçı güçler”e ait değil. Batılı kaynaklar bile böyle nitelendiriyor Ukrayna’daki “özgürlük savaşçı”larını, hatta “özgürlük için savaşan Naziler” türü iğrenç başlıklar kullanıyorlar!

Evet bir tarafta Naziler, diğer tarafta IŞİD. ABD’nin, NATO’nun, uluslararası tekellerin elinden gelen bu!

Bugün Dünya Barış Günü.

Ne yapalım? Bütün bunları unutalım, görmezden gelelim.

NATO operasyonlarını “özgürlük savaşı” diye alkışlayalım, sahte baharları “devrim” diye alkışlayalım, gericileri “demokrat” diye alkışlayalım, emperyalistleri “müttefik” diye alkışlayalım. Alkışlayalım, birlikte türkü söyleyelim!

Barışalım.

Bir seçenek bu.

Diğer seçenek, “Emperyalizm varsa, barış yok” demek.