Bahçeli’ye teessüf modası…

Kemal Okuyan'ın “Bahçeli'ye teessüf modası...” başlıklı yazısı 2 Ocak 2013 Çarşamba tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

MHP Genel Başkanı, Erdoğan’ı protesto eden ODTÜ’lülere “terörist” demiş. Ahalide bir şaşkınlık, bir sitemkarlık… Bahçeli nasıl böyle bir şey der, hayret doğrusu!

Anayasa Komisyonu çalışmalarının tıkanması üzerine “AKP’ye hangi parti yardımcı olacak” diye merak edilirken devreye yine Bahçeli girmiş ve “aaaa” denmişti… MHP, AKP’nin tuzağına düşüyormuş da, zor anda ona can simidi oluyormuş da…

Yıllardır böyle. Milliyetçi Hareket Partisi, AKP’ye karşı oluşturulmak istenen koalisyona “ülkücü” takviyesine yanaşmayınca birilerince eleştiriliyor, hükümete sert yapınca alkışlanıyor.

Daha da ötesi var MHP’yi antiemperyalist bir cephenin parçası olarak ilan eden köşe yazarları, akademisyenler, hatta siyasiler türemişti bir ara. “Milli birlik” kurulacaktı, ABD’ye karşı ya da ABD’nin AKP’yi desteklemesine karşı!

Kendi eksenini belirlemek yerine, başdüşmanı saptamak ve dostlarını, müttefiklerini bunun üzerinden seçmek, Türkiye siyasetinde yaygın bir alışkanlıktı ve en fazla da solcuyum diyenlere sirayet etmişti. Hedefte AKP varsa, ona karşı olan herkesle birleşilmeliydi!

“Gerçek ülkücüler”, “gerçek İslamcılar” gibi nitelemeler de bu siyaset tarzının ürünüydü. AKP’den uzaklaşmayan MHP’lilere “siz gerçek ülkücü değilsiniz” demek, bir kısım İslamcı siyasetçiye “AKP’ye karşı durmuyorsanız İslamcı olamazsınız” diye öğüt vermek çoğunlukla işe yaramayan bir yaklaşımdı. Liberallerin ya da cemaatçilerin “siz gerçek solcu değilsiniz” diye siyasi iktidara karşı açık mücadele eden sol partileri itham etmeye kalkması gibi saçma bir yan taşıyordu bu.

Oysa, haksızlık ediyorlardı MHP’ye… Evet 12 Eylül’den önceki MHP ile bugünün MHP’si arasında fark vardı ama bu fark, koşulların ve misyonların değişmesiyle ilgiliydi, MHP’nin genetik yapısındaki bir bozulmayla değil.

MHP’nin temel genetik özelliği antikomünizmdi. Bugün de öyle…

Bu özellik MHP ile sağın diğer kesimleri arasında sağlam köprüler oluşturuyordu. Ve Türkiye’de antikomünizm Amerikancılık olmadan ayakta duramazdı.

MHP devletli bir parti ve önceliklerini sözünü ettiğim genetik özelliklerden hareketle, devletin önceliklerine bakarak belirlemekte. AKP’ye birçok konuda yardımcı olması, MHP’lilerin MHP’ye ihanet etmesinin değil, tersine MHP’nin misyonuna sadık kalmasının sonucu. Bugün birçok üniversitede AKP’ye karşı faaliyetlere ülkücüler saldırmaya kalkıyor örneğin. Akrabalık bağları çok güçlü.

Şaşırtıcı değil.

Şaşıranlar, ya Türkiye’de yaşananların boyutlarının farkında değil, ya kendilerini hem solcu hem de devletin asli sahibi olarak görüyor(!), ya da MHP’yle aynı genetik özelliği, antikomünizm ve Amerikancılığı taşıyor ama bunu AKP karşıtlığı ile örtüyor!

Kimileri bu saçmalığa “AKP karşıtı cephenin genişlemesi” uğruna katlanıyor olabilir. Ancak siyasette öncelik kendini tanımlamada olmalıdır, ancak bundan sonra “karşıt” belirlenebilir.

Bana göreyse “derin devlet”e ya da TSK’ya karşı AKP’yle işbirliğini savunan “solcu”larla, AKP’ye karşı MHP’yle işbirliğini savunanlar arasında hiçbir fark yok. Birilerine “liberal” deniyor, birilerine “ulusalcı”…

Faşiste de faşist denmeli o zaman...