Aydın gazıyla Başbakan şişirmece

Erdoğan’ı seyrediyorum, kürsüden müstehzi bir gülümsemeyle konuşuyor. Alabildiğine rahat, “kolay” bir topluluk var belli ki karşısında. Kamera dinleyenlere odaklanıyor. Not tutanlar var büyük bir ciddiyetle, öğrenci misali, Başbakanlarının ağzından dökülenleri kaçırmak istemiyorlar zahir. Çıkaracaklardır belki bunlardan bir öykü, bir roman, kim bilir şiire bile dökülecektir söyledikleri... Sevgili başbakanlarının...

Hilmi Yavuz, “bilmediklerimi öğrendim” demiş, bildikleri konusunda merak uyandırarak, mutlaka talebelerine anlatacaktır... Sayın başbakanından devşirdiklerini...

Kafandan aşağıya mürekkep boşaltılma tehlikesi olmadan bir şeyler atıştırmak, “dostlar arasında”, demokratikleşme böyle bir şey diye düşünmüştür herhalde Roni, yazacak, bizlerle paylaşacaktır ve dayanamayıp “sizden çok daha demokrat” diye sokuşturuverecektir. Başbakanları... Demokrattır kendileri...

Ülkemizin zenginliklerini su gibi sıralayıverir, ezbere... Necip Fazıl var, Orhan Veli var, Ahmet Hamdi var, öyle değil mi, Nâzım var... Gök kubbenin altında... Gelecek toplantıda Hakan var Şükür, Fatih var, elbette Ertuğrul var, Rıdvan şüpheli... Kadromuz zengin, Başbakanlarının gönlü de...

“Seni de davet ettiler mi” diye telefona sarılanlar varmış, “valla bilmiyorum gitsem mi” diye dost çevresinde kendini ağırdan satıp heyecandan günlerce gözüne uyku girmeyen de...

Davet edilenlerden protestoya yeltenen olmamış, hükümetten gelen açıklamaya bakılırsa... İnce ince hesaplamış, nabız yoklamışlardır gayrı. Padişah sofrasında göreceğimizi tahmin etmediğimiz bir-iki kişi için onlar yanılmamış, “sayın başbakanım, sorun yok, geleceklerdir” istihbaratı geçilmiştir. Gelmişlerdir...

Mazaretli katılamayanlar da saygıda kusur etmemiş, “açılım”a sonsuz desteklerini sunmuşlardır. Kimi “başından beri açılımın yanında”dır, kimi “hizmete hazır”dır. En hoşu ise Ahmet Altan’dır. Başbakan’la aynı sofraya oturmuyor! Yemediği kalmadı, Başbakanıyla yemek yemiyor. Prensip meselesi...

Bir de yazıp verenler var... En acıklısı Vedat Türkali’den gitmiş. 91 yaşında, değer miydi?

“Tarihsel fırsatı değerlendir” demekte romancı...

Başbakanları tarihsel fırsatı bir güzel değerlendirmekte, merak buyurulmasın. Komünistin aklına da, tavsiyesine de, gereksindiği yok.

Emek düşmanı, despot, sözcüğe hangi anlamı yüklerseniz yükleyin asla “demokrat” değil, kibirli, çoğunlukla küstah.

Kendinden başka kimseyi beğenmeyen, egosu şişkin, benmerkezci “aydın” türüne pek yakışıyor.

Otoriter kişilik otoritesini her daim test etme gereksinimi içindedir. İşin içinde biraz merak vardır ama işin aslı başka çaresi yoktur: Kendi otoritesi, bir etobur misali, başka otoriteleri “yiyerek” ayakta kalabilir.

Padişah sofrasının kamuoyu yaratmak için kurulduğu çok söylendi, doğrudur. Kol hareketlerine anlam katmak için günlerce ders alan biri için kahvaltı fotoğrafları birer propaganda materyalidir. “Onurlu olan gitmesin” diye bu nedenle tutturduk, gidenler AKP afişine konu mankeni oldular.

Lakin kahvaltı sofrasında başbakanlarının zeytin, peynir, bal, kaymakla değil, çiğ çiğ “ego” yutarak beslendiği pek fark edilmemiştir. İsim ve ünvan sahibi herkes üzerinde otorite kurmak için delice istek duyan birinden söz ediyoruz. Güven sorununu ancak başka otoriteleri ezip ufalayarak aşabiliyor.



Beslendikçe... İşçiye, öğrenciye, köylüye dikleniyor.

YARSAV Başkanı “bazı aydınlar denizin ortasında gemiden atılabilirler” diye uyarmış “demokrasiye gidiyor gibi gösterilen” gemiden...

Doğrudur, kürdanla, diş kovuğundan çıkarılarak!