Ana… Yine Çipras!

Uzun bir süredir yıl başına iki seçim yaşayan Yunanistan’da Syriza bir kez daha birinci parti oldu. Soru hemen geldi; “hani büyük hayal kırıklığı yaratmıştı Çipras?”

Yanıtı başka soruları da aydınlatacak, güzel soru.

Evet, madem Syriza kendisine gönül verenleri yüz üstü bırakmıştı, Meclis’te açık ara üstünlük nasıl sağlayabiliyor ve koalisyon hükümeti kurma olanağı elde ediyordu?

Syriza’ya ilişkin değerlendirme ve tutumumuz biliniyor. Bu partinin başarısından sevinenlerden hiç olmadık. Hayal kırıklığı yaratacak olduğunu bildiğimizden değil. Başarısına sevinmediğimiz bir partinin hayal kırıklığı yaratması bizi neden üzsün ki!

Yaratsınlar hayal kırıklığı. 

Asıl sorun, hayal kırıklığı yaratmış olmaları değil. Syriza ve kapitalist sistemin düzeltilebileceğine ilişkin yalanlara dayalı politika üreten partiler geniş yığınları iğdiş ettikleri için zararlıdır. 

Toplumlar sabit bir enerjiyle devinmezler; geleceğe dair umut, hak arama ve mücadele arzusu, başkaldırma cesareti, bütün bunlar “kalıcı” özellikler değildir. Tamam, bazı toplumların isyan eşiği çok yüksektir bu nedenle itaat eğilimlidirler. Kimilerinin ise tarihi büyük kitle hareketleriyle yazılmıştır. Ama ne olursa olsun, toplumsal enerji oynaktır; azalır-yükselir.

Yaşam koşullarındaki kötüleşme genellikle toplumsal enerjide hızlı birikime neden olur ama bu bir kural olmadığı gibi toplumların nabzını yalnızca fiziki koşullar tutmaz.

İdeoloji ve siyasetin önemi buradadır.

Syriza, sermaye açısından Yunanistan’da toplumu paralize etme operasyonudur. “Syriza budur” demiyorum, Syriza’nın önünü açan temel nedenden söz ediyorum çok kabaca.

Syriza toplumu nasıl paralize etmektedir?

Her şeyden önce “kolay” çıkış yolu olduğuna ikna ederek! Unutmayalım, Yunanistan halkı mücadele etmeyi iyi bilir. Geçtiğimiz yıllarda krizin asıl darbeyi vurduğu Yunan işçi sınıfının psikolojisine işçi sınıfının göreli daha “ayrıcalıklı” kesimleri ve orta sınıfların öfkesi eklenmeye başlamıştı. Bütün bu hoşnutsuz kesimlerin toplamında büyük bir ideolojik karmaşa yaşanıyordu. Orta sınıf muhafazakarlığı ile işçi sınıfının düzenden tamamen umudu kesmiş öncü kesimlerinin devrimci duyguları iç içe geçiyordu. Tam da bu dönemde Yunanistan Komünist Partisi cesur bir karar verip, orta sınıf duyarlılığına oynamak yerine, bugünkü düzeni yıkıp yerine eşitlikçi bir düzen koyma perspektifinin iyice altını çizmeye karar verdi. Kendi tarihlerinden, güncel çözüm arayışına ve orta sınıf duyarlılığına teslim olan komünist partilerin dikiş tutmadığını ve devrimci fırsatları kaçırdıklarını iyi biliyorlardı.

Komünist partileri geçtik, işçi sınıfı “düzen içi çözüm”ün öne çıktığı her siyasal projede kişiliksizleşiyordu.

Yunanistan Komünist Partisi, öncülük ettiği işçi sınıfını sağlama almaya karar verdi, seçmenlerinde bir daralmayı da göze alarak kendi alanını tuttu. Diğer toplumsal kesimlere ise “bu düzenden umudu kesin, işçi sınıfının kurtuluşu sizin de kurtuluşunuzdur” diye seslenmeye devam etti.

Syriza, yalnız orta sınıfları değil, işçi sınıfının önemli bir kesimini “düzen içi çözüm”e ikna ettiği için zararlıydı. “Oy kullanacaksınız, Çipras kardeşinize güveneceksiniz, pembe pancurlarınıza kavuşacaksınız”… Büyük yıkım yaşayan Yunanistan’da toplumun en zayıf tarafına seslenmiş oldu Syriza: Acil çözüm arayışı!

İkna, enerji boşaltımıdır. Buraya girildikten sonra yeniden enerji toplanması için zaman gerekir.

Bu anlamda “nerede bu insanlar”, yalnız Yunanistan için değil, her yer için, Türkiye için de aptalca bir sorudur. İnsanlar bir yere gitmez ama enerji gider-gelir!

Syriza geniş bir kesimin enerjisini esir aldı, kolay bırakmaz. Evet, foyası üç ayda ortaya çıktı ama bu tür projeler “kullan-at”tan ibaret değildir. Syriza’yla işi bitmedi sistemin, bitemez de…

“Hani hayal kırıklığı yaşamıştı halk” sorusundan başlamıştık. CHP’nin yaşattığı hayal kırıklıklarını hiç saydınız mı peki? Her birini yalnızca bir sözcükle ifade etsem bile, tuğla gibi kitap olur. Ama CHP geniş bir kesimi düzen içi hayallerle tutmaya devam ediyor hâlâ…

“Efendim, şimdi falanca partiyi destekleyin, o sonra sizin de önünüzü açar” edebiyatı düpedüz aldatmacadır. Devrimin önü, devrimi boğmak isteyen hareketlerle değil, bağımsız bir siyasi-ideolojik hattın yaratıcı ve cesur hamleleriyle, bu hamlelerin toplumsal enerjiyle buluşması ve iç içe geçmesiyle açılır.

Dolayısıyla “hani Syriza’nın hayal kırıklığı komünistleri güçlendirecekti” sorusu da saçmadır. Teorik olarak, sahte umutların başarısızlığı devrimci bir çizgiye hizmet edebilir ama bu karmaşık bir mekanizmadır. Ve yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi, tersi de geçerli olabilir. 

Seçimlerin sınıf mücadelesinde temel kriter olmadığını tekrar not düşerek, şu söylenmelidir: “Syriza’nın yükselişi iyidir, çünkü o düzenin sınırlarını gösterecek ve toplumu devrimci bir yönelime sokacaktır” yaklaşımı devrimciliğini yitirmiş ama o niteliğini kaybetmek istemeyenlerin icadıydı, hiçbir geçerliliği yoktur, asla ve asla da samimi değildir.

Sosyalizm mücadelesi “vekalet”le yürütülmez.