Almanya’ya, Hollanda’ya kaçamazsınız

Hariciye Nazırı Çavuşoğlu Hollanda Başbakanı’na “sen ne lalesisin” diye sormuş. Soru böyle sorulunca yanıtı da tek oluyor ve Türkiye’nin içine düştüğü durumu özetliyor: Ben seni kalitesizliğimle döverim.

Evet, içimizi sızlatıyor ülkemizin düşürüldüğü durum. Sonuçta ardı ardına Avusturya, Almanya, Hollanda ve Danimarka ile gerginliğe oynuyor Erdoğan ve AKP iktidarı. Emperyalist Avrupa’nın çekirdek ülkeleri bunlar ve Türkiye ekonomik, askeri ve kültürel açıdan insanlığa nice acılar tattıran bu kibirli kapitalist devletleri neredeyse “haklı” duruma getirecek işler yapıyor.

Tamam, burada ülkeler, halklar yok. Burada Türkiye ve diğerlerinde patron çıkarlarına hizmet eden siyasi iktidarlar var ve onlar hiçbir zaman “haklı” olamaz. Almanya güçlü bir emperyalist ülke olarak nasıl, ne zaman ve neden haklı olabilir ki? Hollanda, yüz kızartıcı sömürgeci tarihinin ardından güçlü uluslararası tekelleriyle her zaman zalim ve sömürücü değil midir?

Karşı tarafta ise Türkiye filan değil, Türkiye’ye çöreklenmiş gerici ve piyasacı bir iktidar vardır. Bu iktidarla empati geliştirilemez, desteklenemez, dayanışılamaz!

Biz yaratılan bu krizde adalet terazisini elimize alıp karar veremeyiz, saf tutamayız. Ancak krizi öncelikli yükümlülüğümüz olan kendi ülkemizdeki siyasi iktidara karşı mücadelemiz açısından ele almak durumundayız. Kuşkusuz bu görev güçlü emperyalist ülke ve kurumlara karşı mücadeleden ayrıştırılamaz ancak biliyoruz ki giderek yükselen gerilimde kritik halka Türkiye’de meşruiyeti büyük ölçüde yok olmuş bir siyasi iktidarın kendini kurtarma gayreti içinde sürekli kontrolsüz hamleler yapması. Bu hamleler hem Türkiye’nin hem de Avrupa’nın (ki buna bizim ülkemizden giden göçmen işçileri de katalım) emekçi halkları adına boşa çıkarılmalıdır.

Önce genel olarak AKP’nin şu sıralar ne yapmakta olduğuna biraz yakından bakalım:

1. AKP halkımızı iç savaşla tehdit etmekte ve bir iç savaşa hazırlandığı izlenimini özellikle vermektedir.

2. AKP patron sınıfına çılgın imkanlar sunmakta ve “kimse size böyle bir hizmette bulunamaz” demektedir. Patronlara sunulan her imkan halkın ekmeğinden çalınmaktadır.

3. Ülkede kuralsızlık ilan edilmiştir. AKP’nin OHAL ile el konulan Şifa Hastanesini İzmir İl Binası yapması son ve çarpıcı bir örnektir.

4. İçeride istediği gerginliği yaratamayan iktidar, dışarıda sürekli hır çıkarmaktadır. Yunanistan hükümeti hiç de masum değildir ama AKP belli ki dalaşmak niyetindedir. Almanya, Hollanda ve diğerleri için de aynısı geçerli.

Bütün bu başlıklar bir bütündür ve Erdoğan ve AKP adına dönemi kurtarmak için yapılan hamlelerdir. Bu hamlelerin her birine karşı farklı tutum alınamaz. Örnek olsun, Kılıçdaroğlu’nun dış politikada AKP’ye destek çıkan açıklamaları bu anlamda bir zavallılığın yanı sıra, CHP’nin AKP karşısında bir seçenek sunmadığının da kanıtıdır.

Oysa şu anda AKP’nin dış politikası, ancak ve ancak iflas etmiş, meşruiyeti kaybolmuş bir iktidarın son derece riskli ve tehlikeli girişimleri olarak görülebilir.

AKP’nin başka ülkelerde propaganda yapma hakkı, genel bir özgürlük sorunu olarak değerlendirilemez. Söz konusu parti gerici, zorba, emek düşmanı bir zihniyeti temsil etmektedir.

Ama ötesi de vardır. AKP’nin tırmandırmak istediği gerilime anlayış göstermek, travma yaşayan Türkiye toplumunun sahte-kof bir milliyetçilikle tamamen paralize olmasına, Avrupa’da ırkçılığın güçlenmesine ve krizin tarafı olan bütün ülkelerde işçi sınıfı hareketinin daha da etkisizleşmesine yardımcı olmak demektir. Üstüne, Avrupa Birliği’nin gerici-düzeysiz bir hükümet sayesinde kendi gericiliğini ve çıkışsızlığını gizleme, ellerini yıkama olanağı kazanması hiç de iyi bir şey değildir.

Mümkündür, AKP oynamaya başladığı bu kumarı kaybedebilir. Almanya, Hollanda ve diğer AB ülkelerinde yaşayan ve şimdiye kadar AKP’ye oy verenlerin bir bölümü, “bizimkiler dellendikçe olan bize oluyor” demeye başlamıştır. Burada ekonomik çıkarların yanı sıra “güvenlik” sorunları da ortaya çıkmaktadır. Yani, gerginlik her zaman AKP’ye yaramayabilir. Türkiye’de de insanların Almanya’yla yaşanan gerilime Suriye, Yunanistan ya da Ermenistan ile yaşanan gerilime benzer tepkiler vermeyeceği açıktır. O kadar da uzun boylu değil!

Artık meselenin sadece referandumla ilgili olamayacağı herhalde anlaşılmıştır. 16 Nisan akşamı ne yapacağını bilmeyen, 17 Nisan’a ve sonrasına ufku uzanmayan bir HAYIR cephesi bu karmaşadan çıkamaz.

Çok özet bir biçimde olay şudur: Mevcut sömürü düzeni AKP’nin ötesini üretememekte, AKP ise ülkeyi belirsizliğe sürüklemektedir. Ve kendisini “dış düşman”ın kollarına atarak içerideki karşıtlarını şaşırtmak, sindirmek, kafalarını karıştırmak istemektedir.

AKP’yi yaratan güçlerden olan ABD, Almanya ya da başka ülkelerin AKP’yle olan hesabı bizi ilgilendirmiyor. Bizim için hepsi aynı hesap. Ama AKP’nin ipini aynı güçlerin çekmeye kalkması bizi ilgilendiriyor çünkü bu ülkemiz için hiç de iyi olmayacak. Hep söyledik, “AKP’yi size yedirtmeyiz, bu Türkiye’de emekçi halkın işidir”.

Aslında AKP halktan kaçmak için Almanya’ya, Hollanda’ya sığınıyor. Dün AKP’yi destekleyerek onu iktidara taşıyıp ortada tutan emperyalistler bugün onunla “kavga” ederken halkımızdan rol çalmış oluyor. Ama bilinsin ki, ne emperyalist ve kibirli Avrupa’ya dönük öfkemiz, ne de ülkemizin içine düşürüldüğü durumdan duyduğumuz utanç AKP hükümetinin “milli mesele” zırvalığı karşısında kılımızın kıpırdamasına yol açıyor. Tersine bu halk düşmanı düzene ve onun temsilcilerine karşı nefretimiz bileniyor.