AKP’nin savaştan başka çıkışı kalmadı

Kemal Okuyan'in "AKP’nin savaştan başka çıkışı kalmadı" başlıklı köşe yazısı 23 Kasım 2012 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının en tehlikeli dönemine girildiğini düşünmek için çok neden var.

Bir kere AKP, 2011 seçimlerinin ardından ilan ettiği, “başladığı işi sonuna kadar götürme” kararından vazgeçmiş değil. Ülkenin yağmalanması ve piyasacılaştırılması, dış politika alanında Amerikancı açılımlarda her tür riski barındıran çılgınlıklar, siyasal ve toplumsal alanın dinselleştirilmesi… Dediğim gibi, sonuna kadar gitmek konusunda çok kararlılar.

Ancak 2011’den sonra herkesin tanık olduğu bir gerçek var: AKP’nin sonuna kadar gitme iradesi birçok başlıkta tıkandı. 2012 AKP açısından başarısızlıklarla dolu bir yıl oldu. Yerel seçim tarihinin erkene çekilememesi de bir bakıma başarısızlıklar zincirinin son halkası olarak görülebilir.

Suriye’de Esad rejiminin yıkılması için başlatılan çokuluslu kampanyalara ayarsız bir biçimde angaje olup, “bu işi kısa sürede çözeriz” taahhüdünün altında kalan hükümet, dış politika alanında bir diğer çuvallamayı Gazze gündeminde yaşadı. Erdoğan’ın gayretleriyle ABD ile ilişkilerini tazeleyen Müslüman Kardeşler’in AKP vesayetini sonsuza kadar taşımayacağı ortaya çıktı. Mısır Devlet Başkanı Mursi, Erdoğan bağırıp çağırmakla meşgulken Hamas-İsrail arasındaki görüşmelerde devreye girdi ve ABD’den aferini alıverdi. Böylece İslam dünyasında İran’ı yalnızlaştırıp Mısır’ı kendine yedekleyerek liderliğe oynamaya kalkan Erdoğan’ın hevesi kursağında kalmış oldu. Tahran’ın, “Hamas’a silah veriyorum” açıklaması da Filistinlileri gözyaşı ve hamasi nutuklarla oyalayan AKP iktidarı için öldürücü darbeydi. İşin gerçeği, Erdoğan İsrail lideri Netanyahu’ya “artık 2008’deki koşullar yok, adımlarına dikkat et” derken, aynı şeyin kendisi için de geçerli olduğunu unutuyordu.

Bütün bu sorunlar AKP’nin bazı iddialarından vazgeçmesi anlamına gelmiyor. Hep söylediğimiz gibi AKP frene ba stığı anda tepetaklak gidecek bir karşı devrimci parti. Devam etmek zorunda. Meşruiyeti ve ikna yeteneği azaldıkça, çareyi daha da saldırganlaşmakta bulacak.

Bir başka yazıda değindiğim gibi, şu anda iktidar partisi Erdoğan’ın asabiyetinden muzdarip olsa bile, hırçın liderine fazlasıyla ihtiyaç duyacağı bir evreye girmiş durumda.

Bütün bunlar AKP’yi çok tehlikeli hale getiriyor.

Daha da saldırganlaşacaklar.

Ve çıkış yolu arayacaklar. Çıkış yolu hâlâ, dış politika ile iç politikanın kesiştiği nokta olan Kürt başlığıdır. Suriye ve Irak’ta yeni mevziler elde etmek isteyen AKP’nin Kürt sorununda kendi hesabına tutarlı biz çizgi izleyerek içeride yaşadığı kuşatmayı hafifletmeyi deneyeceği düşünülebilir. Şu ana kadar PKK dışı Kürtlerin hamiliği üzerine kurulu strateji bir işe yaramadı. Türkiye Kürtlerini hesaba katmadan Kürt kartını ele geçirmek zaten fizik olarak mümkün değildi. Bu yol kapalı. Şimdi Öcalan’ın devreye sokulduğu melez bir stratejiyi yürürlüğe koymaya hazırlanıyorlar.

Daha açık konuşalım. AKP artık Türkiye’nin iç dinamiklerine müdahaleyle iktidarını koruyamaz. Burada yapabileceklerini yapmıştır ve sonuna kadar gidebilmek için ek kuvvete gereksinmektedir. Bu nedenle AKP bölgesel bir hamle yaparak, istediği elbiseye sığmayan Türkiye’yi fizik olarak da başkalaştırmak zorundadır. Türkiye’nin idari yapısının değiştirilmesinden başkanlık sistemine, halifelik kurumunun yeniden ilan edilmesinden yeni TSK’nın itibar kazanmasına kadar, AKP’nin bütün olmazsa olmazlarının koşulu, bölgesel bir açılımdır.

Bu açılımın savaştan başka anlamı kalmamıştır.

Renan Bilek’in önceki gün gazetemizde yazdığı gibi: Biz bu savaşta yokuz! Olanlarlaysa davalıyız...