AKP oltasına gelmeyin

Türkiye'de orta sınıf dendiğinde aklınıza üç büyük kentin CHP ağırlıklı seçmene sahip yerleşimlerinde oturup, cuma akşamları sabaha kadar içen, cumartesi gününü sinema ve konsere ayıran, pazarlarıysa treking dönüşü AVM'leri tavaf eden kesimden başka bir şey gelmiyorsa, AKP'nin oltasına takılmışsınız demektir. Kurtulmanız mümkündür yeter ki, kasabalardan büyük kentlere, farklı yaşam kalıpları geliştiren oldukça geniş bir kesimin Türkiye'nin sınıfsal tablosunda "orta"da konumlandığını da aklınızın bir köşesine yerleştirin. Bunların kapılarının önünde son model araçlar sıralanır, "öteki"lerden daha fazla içe gömüldükleri için evleri ağır mobilyaların işgali altındadır, kapalı devre yaşantılarına uygun sitelerdeki konutları 200 metrekarenin altına düşmemektedir. Bunlar da haftasonları otele gider, modayı takip eder, damak zevklerini geliştirir ve kendi bildikleri şekilde eğlenirler. Muhafazakardan, İslamcıdan orta sınıf mensubu çıkmaz diye bir şey yoktur anlayacağınız ve AKP'nin en saldırgan, en hırslı, en tacizkar unsurları kendine güveni gelen ve daha fazlasını isteyen bu toplamdan çıkmaktadır. Bunu fark ederseniz oltaya gelmemiş olursunuz.

Ancak hemen rahatlayamazsınız. Bu kez "eğitilmiş" insanlara ilişkin yaklaşımınızı gözden geçirmeniz gerekir. Eğitim düzeyi arttıkça en geniş anlamıyla solun etkisinin de arttığı bilinen bir gerçek. Eğitim sisteminin emekçi sınıfları dışlayıcı karakteri hesaba katıldığında, solun eğitimsiz kesimlere seslenmek, onlara ulaşmak için ek mekanizmalara gereksinim duyacağı açık. "Okumuş insanlar emekçi sınıflara karşı sorumludur" önermesi de, eğitimin kapitalizmde nasıl bir ayrıcalık olduğunu gösterdiği ve eğitim hakkından yararlananlara misyon yüklediği oranda son derece anlamlı. Ancak bütün bunlardan hareketle okumuş insanları otomatikman "esas unsur" kapsamından çıkarmak, AKP oltasına takılmaktan başka anlama gelmemekte. Yıllardır küresel ölçekte pompalanan ideolojik çirkeften de yararlanarak, AKP "modern" olanı o denli kuşatmıştır ki, birçok kişi solun geleceğini "eğitimsiz"lerde görmeye başlamış, sayıları her geçen gün artan eğitilmiş işgücünü kafasındaki "proleter" şablona bir türlü yerleştirememiştir. Oysa eğitim sistemi ne hale gelirse gelsin, bugünkü sistemin "okumuş emekçisi" "cahil bıraktırılmış emekçiye" oranla kendi gerçekliğini kavramakta daha fazla olanağa sahiptir. Ne ki, işçi hareketi temeline yerleşememenin yarattığı baskı, küçük burjuva ideolojisiyle hesaplaşmayı cehalete övgüye vardırmaya neden olmuştur. AKP'nin oltasında bir de bu yem sallanmaktadır. Söz gelimi, bu satırların yazarı, AKP'nin uzmanlık gerektiren bazı görevlere "alakasız" ve "eğitimsiz" kişileri getirmesine dönük tepkileri "ne yani işçi iktidarında biz de aynı şeyi yapmayacak mıyız" diyerek kınayanlara rastlamıştır. Yani oltanın ucunda sallanan biraz da Marksizmin bir karikatürüdür.

Eğitilmiş insanı burjuva modernizmine teslim edip, cehaletin devrimci mücadeleye daha uygun bir toplumsallık kazandırdığını sananlar için hazırlanan oltada "öğrenciler"in toplumsal yaşamdaki rolünün tali olduğu tezi de yem olarak kullanılmaktadır. Cemaatler işe ilk öğretimden başlayıp, hem "yönetici eliti" hem de "emekçi kitleleri" sağlama alırken, işçi sınıfının Maksim Gorkiy'nin romanlarından çıkarak olaya el koyacağını düşünenlerin yarattığı efsaneler nedeniyle AKP'nin oltası hâlâ işe yaramakta. İlköğretimdeki 11 milyonu bir kenara koyduk diyelim. İdeolojik şekillenme ve siyasi tercihler açısından son derece kritik orta öğrenimdeki 4.5 milyon civarı öğrenciyi, göreli dinamik karakterini her zaman koruyan yüksek öğrenimdeki 3 milyon genci ciddiye almaksızın, onları "küçük burjuva" diye damgalama saçmalğından kurtulmaksızın işçi sınıfı nasıl kazanılacak? Açık öğrenim görenleri, üniversite umuduyla dersane dersane dolaşanları da ekleyin… 8-9 milyon… Geleceğin işçileri burada. "Aslolan sınıf mücadelesidir"den "öğrencilerle bu iş olmaz"dan başka bir şey anlamayanlar AKP'nin oltasına er-geç gelecektir. Yandaş basın soldaki "zengin çocukları" kompleksini o kadar iyi kaşımıştır ki, gericiliğin stratejik ağırlık merkezini yerleştirdiği eğitim kurumları Türkiye solu için bir türlü "emek meselesi" olamamış, öğrenci gündemi türbana dahi teslim olan uyduruk bir özgürlükçülükten ibaret sanılmıştır.

Eğer AKP'yle mücadele ciddiye alınacaksa, bu oltalardan uzak durulmalı, en iyisi bunlar kopartılıp atılmalıdır.