Adam padişah olmuş, biz başkanlığı tartışıyoruz!

Adam sarayına çağırmış bakanlarını, birinci olması gereken zatı saksı gibi bir kenara koymuş, talimat vermiş. Belli ki, iç dokusu giderek gevşeyen iktidar partisinde “odun çok ama çimento bir tek benim” demeye getirmiş.

O “tek adamım” hezeyanlarındayken, muarızları “başkanlık sistemine geçiliyor” diye feryat etmekteydi. Cumhurbaşkanı’nın kabineyi bu şekilde toplaması Anayasa’ya aykırıydı, zaten başından beri tarafsız davranmayacağını belli etmişti, böyle rezalet olur muydu!

Olur, bal gibi olur. Yaşananların yanında bu bir rezalet filan olarak da görülemez. Son derece makul, yakışır. Her gün toplansınlar saraykonduda!

Öncelikle, Türkiye’nin sorunu şekil şemalin çok ötesinde. Başkan gibi davranıyormuş, parlamentoyu baypas ediyormuş, bir noktadan sonra gerçekten ne önemi var? Bunlar hem yeni değil hem de olup bitenin içeriğinden-doğrultusundan daha büyük bir ehemmiyet taşımıyor. Ülke, asıl meselelerin bir türlü tartışılamaması, gündeme gelmemesi nedeniyle bu beladan kurtulamıyor.

Neden tartışılamıyor?

Çünkü Türkiye’de ana akım muhalefet, kendini mevcut sistemin ufkuyla sınırlamış durumda. Bunda şaşıracak bir şey yok, adı üzerinde düzen partileri, düzen medyası…

Arada gerçek ve de esaslı meseleler üzerinde duruyor ama bir noktada frene basıyorlar. Taşerona, iş cinayetlerine ya da ABD işbirlikçiliğine, dinselleşmeye denk düşen başlıklarda geçici fırtınalar kopuyor ama sonra yatışıyor. Çünkü, Türkiye’nin piyasayla, emperyalist dünya sistemiyle, gericilikle bağlanmış düzenini bir bütün olarak sorgulama yeteneği ve de niyeti yok.

İktidarın kaynağı orada, iktidar değişikliğinin kaynağı da son tahlilde orada görülüyor. Gerçek bu ve bu yalnızca CHP’nin gerçeği değil.

Böyle olunca çıta düşürülecek illa ki ve aslında o kadar da önemli olmayan konular, en büyük memleket meselesi olarak adlandırılacak.

Şimdi bir kez daha her şeyin merkezine “Anayasa’nın değiştirilmesi” konmaya başlandı. AKP’nin seçimden tek başına yeni bir anayasa yapacak ya da mevcudu yeniden değiştirecek bir çoğunlukla çıkması, ölüm-kalım meselesi haline getiriliyor. Daha önce Erdoğan’ın başbakan olması, Gül’ün Çankaya’ya oturması, referandumdan “evet” çıkması ve en son Erdoğan’ın bu kez cumhurbaşkanlığı makamına yerleşmesi için de benzer şeyler söylenmişti.

Önemsiz mi?

Kuşkusuz önemli. Ama her şeyin ötesinde bir değer taşımıyor.

Önemli olan, AKP iktidarına neden karşı olduğumuz ve ne istediğimiz. İçerikten uzaklaşıldıkça, toplumun kafası karışıyor, bu kadar tepki çeken bir hükümete rağmen siyasete yabancılaşma artıyor, dahası her defasında umutlar kırılıyor. 12 yılda, defalarca ölümle yaşam arasındaki kavşakta tercihe zorlanan insanların bir noktadan sonra enerjisi kalmaz, alışır.

Şimdi de öyle olacaktır. Anayasa değişikliği ya da Erdoğan’ın başkanlığı gündemi, zaten anayasayı takmayan ve de tek adamlığın iyice yerleştiği bir iktidar söz konusuyken, toplumu mücadeleye değil, hareketsizliğe yöneltir.

Adamlar hukuk sistemini dinsel referanslara bağlamış, ülke kapitalistlerin barbarlığına kuralsız ve sınırsız biçimde açılmış, memleket cihadcılarla doldurulmuş, birileri ise başkanlık sistemini tartışıyor, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğinin bu uğrakta ve bu başlıkta belli olacağını söylüyor!

Cumhuriyet?

Birileri gerçekten bakar kör!

Ya da;

toplumu köreltme derdinde…